Ukrayna’daki kriz Türkiye’nin önemini artırdı

Dünya Ekonomisi
Saxo Capital Strateji Uzmanı Cüneyt Paksoy, “Seçimler yaklaşırken yabancı algısı daha çok seçim sonuçlarına konsantre olurken Ukrayna’daki siyasi krizle başlayan ABD-Rusya gergin...
EMOJİLE

Saxo Capital Strateji Uzmanı Cüneyt Paksoy, “Seçimler yaklaşırken yabancı algısı daha çok seçim sonuçlarına konsantre olurken Ukrayna’daki siyasi krizle başlayan ABD-Rusya gerginliği, Türkiye’nin jeopolitik önemini tekrar hatırlatarak Türkiye’ye bir miktar yardımcı oluyor” dedi.

Analistler, yurtiçi ve yurtdışında yaşanan ekonomik ve siyasi gelişmelerin, Türkiye ekonomisi başta olmak üzere Türk lirası, enflasyon ve cari açık ile avro/dolar paritesine etkisini AA muhabirine değerlendirdi.

Saxo Capital Strateji Uzmanı Cüneyt Paksoy, 2013 Mayıs ayında Fed’in parasal genişlemeden çıkma kararı vermesiyle gelişen piyasalarda faiz-kur baskısı oluştuğunu, içerdeki siyasi gelişmelerle tetiklenen ve en son 17 Aralık ile hareketin momentum kazandığı dolar/TL’de, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının (TCMB) son agresif faiz artırım kararı ile görece normalleşmenin oluştuğunu ifade etti.

Bu normalleşmede yurtdışı piyasalarda pozitif havanın arada yaşanan volatilitelere rağmen devam etmesi ve gelişen piyasalara dair baskının şimdilik azalmasının da etkili olduğunun unutulmaması gerektiğini söyleyen Paksoy, “Seçimler yaklaşırken yabancı algısı daha çok seçim sonuçlarına konsantre olurken Ukrayna’daki siyasi krizle başlayan ABD-Rusya gerginliği, Türkiye’nin jeopolitik önemini tekrar hatırlatarak Türkiye’ye bir miktar yardımcı oluyor. Seçim sonrasında ortaya çıkacak siyasi tablo ve yurtdışında başta Fed kararları olmak üzere ekonomik gelişmeler ya da hala bitmeyen Ukrayna başlığı, yeni açılacak başlıklarla yaşanabilecek ek siyasi global risklerin bu kısmi normalleşme sürecini etkileme riski de hala masada” diye konuştu.

Paksoy, dolar/TL tarafında tam ve uzun vadeli bir normalleşme için; Fed algısı başta olmak üzere Avrupa, Çin, Japonya ve bir çok önemli global başlığın normale girmesinin yanında gelişen piyasalara doğru yeni ve uzun vadeli bir tepki hareketinin gelmesi gerektiğini vurguladı.

Teknik olarak son dönemde 2,39 ile zirve görüldükten sonra TCMB’nin kararı ile aşağıda 2,16, ortada pivot 2.20 ve yukarıda 2.25 direnci üzerine yerleşmiş gibi görülen dolar/TL tarafında seçime kadarki süreçte bu aralığın çalışacağını öngören Paksoy, şunları söyledi:

“Daha çok yukarı yönlü 2,25’lerin kırılma ihtimali var gibi görülse de yukarda saydığımız gelişmelerin seyri bu aralığın bir yöne kırılmasına sebep olacaktır. 2,25 üzerinde ilk etapta hızla 2,30 – 2,35 aralığını hedef yapabilecek dolar/TL’de 2,39 üzerine olası geçişlerde 2,50 – 2,70 aralığı ilk marjinal kur hedefi olarak masaya gelebilecektir. Aşağıda 2,16 – 2,17 aralığının pozitif bir haber akışı ile kırılması durumunda ise ilk etapta 2,10 – 2,15 aralığı hedef olacak gibi görülüyor. 2,10’ların altında tekrar 2’lere doğru bir hareketin ise daha düşük yüzdeli bir olasılıkla ekstra pozitif gelişmelerle olması mümkün görünüyor.”

– “Deflasyon riski ile boğuşan Avrupa’nın daha rekabetçi bir kura ihtiyaç duyması avro üzerinde baskıyı tetikliyor”

Fed ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) kararları arasında bir nevi kur savaşına dönüşen paritenin geleceğinin, Fed’in atacağı adımların agresif olmaya başlaması halinde ECB’nin buna vereceği cevaplarla belirleneceğini dile getiren Paksoy, ABD ve AB ekonomilerinin gelişimi ve büyüme durumlarının da paritenin geleceği üzerinde etkili olacağını vurguladı.

Paksoy, yeni bir global risk ortamını tetikleyecek herhangi bir sebeple başlayacak global krizin, bu sefer biraz daha doların değerlenmesi ve global dolarizasyon riski ile devam etmesi olasılığının avro üzerinde muhtemel baskılar kuracağını belirtti.

Avrupa bölgesinde hala büyümeye geçilememesi ve buna bağlı olarak  ECB’nin ek ve güçlü parasal genişlemeye gitmesinin ve faiz indirerek negatif reel faiz ortamına geçme ihtimalinin yine avro üzerinde orta ve uzun vadede bir baskı unsuru oluşturduğuna dikkati çeken Paksoy, “Deflasyon riski ile boğuşan Avrupa ekonomilerinin daha rekabetçi bir kura ihtiyaç duymaları da yine avro üzerinde baskıyı tetikleyen ek unsurlar olmakta” dedi.

Doların taşıdığı en önemli riskin ise Fed’in politikaları çerçevesinde başlayan ekonomik iyileşmelerin sekteye uğraması ve Fed’in tekrar genişlemeci politikalara yönelmesine imkan vermesi olacağını anlatan Paksoy, şunları kaydetti:

“Diğer yandan Fed’in düşük faiz politikadan vazgeçmesi, faiz artırım takvimi ve zamanlaması da avro/dolar düğümünün çözülmesinde etkili olacak en önemli ek kriter olmaya devam ediyor. Teknik olarak kısa vadede 1,3800 – 1,3850 bandına ulaşan ve 1,3920 ara direncini test eden paritede yükseliş isteğinin devam etmesi durumunda yukarda 1,40 – 1,42 aralığı geçilmesi çok zor bir teknik direnç gibi durmakta. Buranın geçilmesi ancak makro resimde önemli değişimlerle mümkün gibi dururken buranın olası geçilmesi halinde 1,45 ve 1,50 hedefleri ilk direnç hedefleri olacaktır. 1,38 altına geçişlerde 1,37 ilk destek gibi görülürken orta vadede düşüş gerekli senaryosu çalışırsa asıl önemli sıralı destekler 1,36 – 1,3650 ve aşağıda 1,35’ler olacaktır. Özellikle orta vadede yine düşüş beklentilerine paralel olarak 1,30 – 1,33 ve aşağıda 1,26 – 1,28 aralıkları parite için önemli hedef seviyeler gibi görülmektedir.”

– “Hem cari açık hem de fiyat istikrarındaki düzelmeyi gözlemlemek için yaz aylarını beklemek gerekecek”

Ziraat Yatırım Ekonomisti Bora Tamer Yılmaz ise içinde bulunulan süreçte faiz oranlarındaki yükselme ile TCMB’nin kredi büyümesini kontrol ettiğini belirterek, “Toplam kredi büyümesi yüzde 17 oranına kadar yavaşlarken TCMB ekonomik faaliyeti göz önünde tutarak tüketici ve ticari kredileri farklı şekillerde yönetmeye çalışmakta. Tüketici kredilerini yavaşlatmayı amaçlayan TCMB ticari kredileri ise özellikle ihracat yapan şirketleri göz önünde tutarak büyütmeye çalışmakta” dedi.

 Tüketici kredilerinin önemli bölümünün ithal ürünlere gitmesinin ülke dış dengesi açısından olumsuzluklara neden olduğuna işaret eden Yılmaz, 2014 yılında kredi büyümesinin ülke finansal istikrarı ile uyumlu yüzde 15 referans değere doğru düşmesini beklediklerini söyledi.

Bunun sonucu olarak da cari açık ile güçlü bir korelasyona sahip kredi büyümesinin ülke dış dengesini düzeltmesini beklediklerini ifade eden Yılmaz, şöyle konuştu:

“Bizim hesaplarımızla yüzde 15 oranına yavaşlayan kredi büyümesi cari açığın GSYH oranını yüzde 5’e yaklaştırmakta. Bu da nominal olarak yaklaşık 48 milyar dolara denk gelmekte. Bu sene cari açığın daralmasıyla kurun güç kazanması beklenebilir. Diğer taraftan tüketici kredilerindeki yavaşlama ile iç talebin de azalması gerçekleşecektir. Özellikle BDDK’nın kredi kartlarına yönelik tedbirlerinin çalışmaya başladığı gözlemleniyor. Bunun sonucu olarak iç talepteki yavaşlamayla fiyat istikrarının da olumlu etkilenmesi söz konusu olabilir. Özellikle ticari kredilerin güçlü tutularak arzın fazla olması sağlanırken tüketici kredilerindeki yavaşlama ile talebin azalması ülkedeki fiyatlama davranışına olumlu etki edebilir. Fiyat istikrarının da belirmesiyle kurun olumlu etkilenmesi gündeme gelebilir.” 

Yılmaz, hem cari açık hem de fiyat istikrarındaki düzelmeyi gözlemlemek için yaz aylarını beklemek gerektiğine dikkati çekerek, “Zira cari açıkta düzelmenin şubat ayını takiben ortaya çıkması mümkün. Ancak mart ayı verisinin mayıs ayında açıklandığını düşünürsek ve haziran ayına kadar baz etkisi nedeniyle enflasyonun çok yüksek seyredecek olması, yatırımcıların ve piyasanın Türk lirasının gücüne ilişkin gelişmeleri gözlemleme şansını ötelemekte” değerlendirmesini yaptı.

– “Ülke risk priminde gözlemlenebilecek belirgin iyileşme ile sermaye akımları güçlenebilir”

Yılmaz, ABD ve Türkiye enflasyon farklılıklarına göre Türk lirasının 2 değerine yakın olması gerektiğini belirterek, “Bu değer ekonomi kurmaylarının Türk lirasındaki ‘denge değerinden çok uzaklaştık’ ifadesiyle örtüşürken reel kurda gözlemlediğimiz ‘aşırı değersiz’ seviyelerle de uyumluluk gösteriyor. 2014 yılı veri takvimini göz önünde bulundurarak yılın ilk yarısında sınırlı kalabilecek değer kazancının yılın ikinci yarısında belirginleşmesi mümkün” dedi.

Ocak ayı sonunda kalıcı hamle yapan TCMB’nin ilave olarak gerek gördüğü takdirde geçici hamle de yapabileceğini göz önünde tutmak gerektiğini ifade eden Yılmaz, geçici hamlenin kur üzerindeki etkisinin 2011 sonu ve 2012 başı dönemden tecrübe edildiğini ve bugünlerde yatırımcıların Türk lirasında kısa pozisyon almamayı tercih edebileceğini söyledi.

Oynaklığın Ukrayna gelişmeleri öncesinde zirve seviyelerden uzaklaşmış olmasının belirli oranda Türk lirasına pozitif yansıdığını anlatan Yılmaz, şunları kaydetti:

“Eylül ayı başı ve ocak ayı sonu ile karşılaştırdığımızda oynaklık daha istikrarlı seviyelerde. Bu yaklaşımımızdaki riskler ise fiyat istikrarında kuraklık nedeniyle gıda fiyatları tarafından gelebilecek yukarı yönlü baskılar. Bizim hesaplarımız enflasyonun mayıs ayında baz etkisi nedeniyle yüzde 8,5 oranına kadar yükselebileceğine işaret etmekte. Eğer enflasyon gıda fiyatlarındaki oynaklık nedeniyle daha fazla yükselme eğilimine girerse Türk lirası değer kaybedebilir. Buna benzer olarak ekonomide iç talebin yavaşlamasıyla birlikte dış talep de yavaşlar ve yüzde 2 – 2,5’in altına yavaşlayan ekonomi de Türk lirasında değer kaybına neden olabilir.

Sermaye akımları şu anda oynaklığını ve zayıflığını sürdürüyor. Ülke risk priminde gözlemlenebilecek belirgin iyileşme ile sermaye akımları güçlenebilir. Böyle bir durumda TL varlıkların değeri artarken Türk lirası da yatırımcıların talebiyle güç kazanabilir. Şubat ayı ekonomistler toplantısında para politikası kurmayları kredi büyümesinin istenenden daha fazla yavaşlaması durumunda rezerv opsiyon katsayılarında indirim yapabileceklerini belirttiler. Bu durumda piyasaya döviz likiditesi çıkacağı için ROK’lardaki olası indirimin de Türk lirasına olumlu katkısı olabileceğini düşünmek gerekiyor.”