Yabancı dille eğitimden ne hedefleniyor?

Yabancı Dil
Türk Eğitim Sen İstanbul il Başkanı Yrd.Doç.Dr.M.Hanefi Bostan’ın eğitimajansı.com’daki yazısı… Dünyanın hiçbir üniversitesinde bu tür bir garabet söz konusu değildir. Bu yetmezmiş g...
EMOJİLE

Türk Eğitim Sen İstanbul il Başkanı Yrd.Doç.Dr.M.Hanefi Bostan’ın eğitimajansı.com’daki yazısı…

Dünyanın hiçbir üniversitesinde bu tür bir garabet söz konusu değildir. Bu yetmezmiş gibi köklü üniversitelerde %30 oranında eğitime geçilmesi ve bunun bizzat YÖK tarafından teşvik edilmesi Türk Diline vurulan ikinci ölümcül darbedir.
 
Gerçi YÖK, yeni doçentlik başvuru şartları içinde ULAKBİM’in taradığı dergilerde en az iki makale şartını getirmesi sonucu kısmen de olsa Türkiye kökenli dergilerde makale yayınlarını teşvik etmiş bulunmaktadır.  Yine ulusal ve uluslararası yayınevleri arasında çok büyük fark gözetilmemesi sonucu Türkçe yayınların bütün bilim dallarında az da olsa teşvik edilmesi doğru bir karar olmakla birlikte yeterli değildir.
 
 Türk Dili, yani Türkçe, kronolojik olarak tarihte çok gerilere kadar götürülebilen nadir dillerden biridir. Kırk civarında lehçesi ile en az çeyrek milyar insanın konuştuğu, en yaygın, yaşayan dillerden birisidir. Fakat Türkçenin asıl önemi bunlardan daha ileridedir: Türkçe, medeniyet kurabilmiş, yani “medeniyet dili” seviyesine yükselebilmiş az sayıdaki yüksek kültür ve medeniyet dillerindendir. Türkçenin bu seviyeye yükselmesi elbette kolay olmamış, asırlar süren bir birikim ile elde edilebilmiştir.
 
Bir dilin gelişebilmesi için mutlaka o dilde yüksek kültür ürünlerinin verilmesi gerekmektedir. Bu hale göre, kendisiyle ilim yapılmayan, felsefe yapılmayan, elit tabakanın dünyasından sökülüp atılan Türkçe nasıl olur da gelişebilir ve bir yüksek kültür ve medeniyet dili haline gelebilir?
 
Yabancı dil bilmek ile yabancı dil ile eğitim-öğretim yapmak ayrı şeyler olduğu gibi, yine, yabancı dil bilmek ile yüksek kültür eserlerini ve bu cümleden olmak üzere ilmî ve felsefî eserlerini yabancı dilde verip o yabancı dili kendi ülkesinde yüksek kültürün ve akademik hayatın en itibarlı dili haline getirirken kendi dilini “sokağın dili” haline indirmek kabul edilemez büyük bir yanlışlıktır. Bu bir bakıma, millî dile ve millî kültüre ve medeniyete ihanetten başka bir anlam taşımamaktadır. Çünkü unutulmamalıdır ki, bir bilim insanının akademik kimliği konuştuğu dil ile değil yazdığı ile belirlenir. İngilizce neşriyat yapan bir Türk bilim insanı, Türk kültür ve medeniyetinin değil, Anglo-Sakson kültür ve medeniyetinin bir parçası olur. Söz gelimi, Türkçe yerine İngilizceyi tercih eden bir Türk felsefecisi, esasında, Türk felsefesinin değil Anglo-Sakson felsefesinin yazarı olacaktır.
 
Prof. Dr. Sevim Tekeli “Avrupa, Ortaçağlarda ‘uluslararası’ bir Lâtince ile bilim yapmaya çabalamış, fakat ancak ‘Yeni Doğuş’ta (Rönesans), ulusal dilleriyle çalışmaya başladıktan sonra bilimde yaratıcılığa geçebilmiştir. Bilimci, başka ülkelerle karşılıklı fikir alış-verişi yapabilmek için birkaç yabancı dili o bilime yetecek kadar elbette bilmelidir. Ama öncelikle, yaratıcılığının temel aracı olan kendi dilinde düşünebilme yeteneğine sahip” olması gerektiğini ifade etmektedir.
 
Cambridge Üniversitesi’nde öğretim üyeliği ve The Cambridge Centre for Languages, Sawston Hall’un 22 yıl kurucu direktörlüğünü yürüten Prof. Dr. Sinan Bayraktaroğlu yabancı dille eğitim konusunda  şunları söylemektedir: “İngilizce’ye karşı yaygın sosyal talep karşısında ve bu dilin yabancı bir dil olarak öğretim ve öğrenimi alanında yaşanan sorunlar ve başarısızlıklar sonucunda büyük bir yanılgıya düşülmekte, sanki İngilizceyle eğitim yapılırsa bu sorunların üstesinden gelineceği zannedilmektedir. Böylesi bir bilinçsizlik, İngilizceyle eğitim adı altında başarısızlıkla yürütülen, verimsiz, göstermelik, öğrencilerin öğrenme, analitik düşünme ve yaratıcılığını engelleyici sakıncalı bir eğitim uygulamasına maalesef yol açmıştır. Daha da vahimi, yabancı dille eğitim yapan üniversitelerde okuyan öğrencilerin birçoğunun ne Türkçe ne de İngilizce olan, bir dilsel sistemden yoksun, ne olduğu belirsiz ve anlaşılması güç yapay bir ifade türü kullanmaya itilmiş olmalarıdır. Bunun sonucu olarak da, bugün yükseköğretimde sadece “İngilizce Eğitimi” veya “İngilizceyle Eğitim” sorunu” değil, ciddi boyutlarda bir “dil sorunu” yaşanıyor. “Dil” olmayınca “düşünme” de olamaz. Bu durum Türk ulusuna ve yetişmekte olan genç kuşağa yapılabilecek en büyük kötülüktür. Türk Yükseköğretiminin kalite düzeyini tehdit ettiğini acı bir gerçek olarak ifade edebiliriz”. 
 
Ülkemizin köklü üniversitelerinden olan İstanbul, İstanbul Teknik ve Ankara Üniversiteleri yabancı dille eğitim yaptıklarından ya da hocaları yabancı dille yayın yaptıklarından dolayı mı saygınlık kazanmışlardır? O halde yabancı dille eğitimden ne hedefleniyor?