Süleymaniye’de 94 yıl sonra ders başı

Eğitim Güncel
Süleymaniye Camii‘nin hemen altındaki Mimar Sinan Caddesi üzerinde bulunan Salis Medresesi’nin avlusuna giriyoruz. İçeri girince bir anda atmosfer değişiyor. Zaman yavaşlıyor, şehrin uğult...
EMOJİLE

Süleymaniye Camii‘nin hemen altındaki Mimar Sinan Caddesi üzerinde bulunan Salis Medresesi’nin avlusuna giriyoruz. İçeri girince bir anda atmosfer değişiyor. Zaman yavaşlıyor, şehrin uğultusu kesiliyor, bir dinginlik çarpıyor yüzünüze. Avluda bulunan tarihi yapının içindense sesler geliyor. Usulca sokuluyoruz, ders işleniyor.?

Duke Üniversitesi‘nden Prof. Miriam Cooke, Müslüman ülkelerde mücadele eden ve mücadelesiyle ilham veren feminist kadınları anlatıyor. Sonradan kiminin Filistinli, kiminin Suriyeli, Hintli, Ugandalı, Arnavut ve Türk olduğunu öğrendiğimiz yaklaşık 20-25 kişilik karma bir öğrenci grubu da büyük bir dikkatle onu dinliyor. Burası İbn Haldun Üniversitesi‘ne bağlı, yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin eğitim aldığı Medeniyetler İttifakı Enstitüsü’nün (MEDİT) yeni mekanı. Birkaç hafta önce taşınmışlar.?

Bu manzaraya dışarıdan bakınca her şey normal gibi görülebilir. Ama tarihi bilenler için, bu mekanda bir üniversite bünyesinde ders verilmesi büyük olay aslında… Biz de bunun için buradayız.?


Tarih dedik ya önce hafıza tazeleyelim. 16. yüzyılda Süleymaniye Külliyesi inşa edilirken, sonraları dönemin en önemli üniversitesi olarak kabul edilecek Süleymaniye Medreseleri‘nin açılması için caminin çevresine beş medrese inşa edilmiş. Her biri farklı alanlarda eğitim veren bu medreseler, Osmanlı’da yıllarca birçok bilim insanının yetiştiği yer olmuş. Fakat 1924’te medreselerin kapatılmasıyla burada eğitim hayatına son verilmiş. O zamandan beri bu mekanlar farklı amaçlarla kullanılıyordu. İşte 94 yıl sonra ilk defa Süleymaniye Medreseleri’nde tekrar ders başı yapıldı.?

SÜLEYMANİYE ZAMANININ HARVARD’IYDI

Cooke’un dersine katıldıktan sonra, İbn Haldun Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Recep Şentürk ile buluşuyoruz. Yüzü gülüyor, “Yıllardır bir idealim vardı, sonunda gerçekleştirdik” diyor? “Peki yıllar sonra bu mekanlar tekrar eski işlevine nasıl kavuştu” diye soruyorum. Şentürk anlatıyor: “Oxford’a, Harvard’a gittiğim zaman, adamlar bakın dört yüz yıllık bir kurumuz diye gururlanıyordu. Bizim de böylesi kurumlarımız var ama ayakta tutamamışız. Benim de bir idealimdi, kendi eğitim kurumlarımızı, mekanlarımızı yeniden ayaklandırmak, ki bu yapıları Mimar Sinan yapmış. Bu ideal, yıllar yılı içimde büyüdü, İbn Haldun Üniversitesi’nin rektörü olunca konuyu Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne açtım. Onlar da Osmanlı zamanı yapılan mekanların amacına uygun kullanılması yönünde karar almışlar ama uygulama zorluğu çekiyorlarmış. Biz bu medreselere talip olduk ve böylece süreç başladı. Medrese mekanlarının restorasyonunu yapıp bize verdiler. Bu yıl derslere başladık. Şimdi bu mekanları amacına uygun şekilde, eğitim yuvası olarak kullanıyoruz. Yani yaklaşık 100 yıl sonra burada yine eğitim başladı.”


MEDİT’te işler yolunda ama burası üniversitenin Süleymaniye Yerleşkesi‘nin sadece bir parçası. Süleymaniye Medreseleri’ni oluşturan Mülazimler Medresesi, Darulhadis, Darulkurra ve İmaret’te de dersler işleniyor.

Şentürk, Süleymaniye Medreseleri’nin hem Osmanlı hem de dünya tarihi açısından çok önemli bir eğitim kurumu olduğunu anlatıyor, birlikte yerleşkeyi gezerken “Bugünün Harvard’ı, Oxford’u neyse Osmanlı zamanında da bu medreseler öyleydi” diyor. “Bu biliniyor mu?” diye soruyorum. Şentürk “Bilinmeyen o kadar çok şey var ki” diye başlıyor anlatmaya: “Süleymaniye Camii büyük bir külliye. 1557’de yapılırken Mimar Sinan külliyenin bir parçası olarak buraya beş medrese inşa ediyor. Süleymaniye Medreseleri denilen bu kurum, o dönem dünyanın en prestijli üniversitesi haline geliyor. Üç dilde, Türkçe, Arapça ve Farsça eğitim veriliyor. Dünyanın her yerinden öğrenciler geliyor buraya, farklı kültürlerden bilim insanları, alimler ders veriyor bu medreselerde. Yıllar içinde buradan çok önemli, coğrafyacılar, tarihçiler, filozoflar çıkıyor. Osmanlı’daki çok sayıda şeyhülislam bu medresede yetişiyor.”


“Bizde medrese deyince insanlar farklı algılıyor” diyorum. Tebessüm ediyor Şentürk “Osmanlı, büyük külliyeler yapardı. Külliyelerin ana yapısı camii olurdu ama içinde medrese adı verilen üniversiteler, hamamlar, çarşı ve hastaneler olurdu. Bu modeli Batı bizden aldı. Bunun için üniversiteler Batı’da kiliselerin, Doğu’da da camilerin etrafına inşa edilirdi” diye anlatıyor.

“Üniversite modeli ihraç ettiğimizi bilmiyordum. Geldiğimiz noktada üniversiteleri bir binaya sıkıştırmaya çalışıyoruz. Galiba bir yerlerde yanlış yapıldı” diyorum. Şentürk geleneğin önemli olduğunu söylüyor, “Kültür, felsefe, bilim, mimari bir gelenek üzerine inşa edilir. Gelenekten kopunca böylesi durumlar ortaya çıkabiliyor” diyor.

Yerleşkeyi gezerken buraların eski halinden bahsediyor Şentürk: “1924’te medreseler kapanınca bu mekanlar kaderine teslim edilmiş. Süleymaniye Medreseleri’nin en önemlisi Darulhadis samanlık yapılmış. Samanlar yanınca yapının kubbesi çökmüş. Kimisi nargileciydi, kimisi restoran olmuştu. Osmanlı’dan kalma birçok yapı amacı dışında kullanılır olmuş.” “Ama şimdi” diyor “Gururluyuz tarihine yakışır bir şekilde biz tekrar buraları eğitim, bilim yuvası yaptık.”

ÖZLEDİĞİM ŞEY BUYDU

Mimar Sinan’��n elinden çıkma yapıda ders veren Prof. Miriam Cooke bu yıl MEDİT’te misafir öğretim üyesi olarak ders anlatacağını söylüyor. Eşi, Duke Üniversitesi’nden Prof. Bruce Lawrence da onunla birlikte üniversitede ders verecekmiş. Cooke nisanda İstanbul‘a geldiklerinde bu medreselerden birinde bir fotoğraf sergisi gezdiklerini mekandan çok etkilendiklerini söylüyor, “Keşke burada daha fazla vakit geçirebilseydik diye konuşmuştuk. Kısmet işte, sonra üniversiteden teklif geldi. Şimdi buradayım. Özlediğim şey buydu” diyor.

40 ÜLKEDEN ÖĞRENCİ VAR

İbn Haldun Üniversitesi, sadece Süleymaniye Medreseleri’nin mekanını kullanmıyor. Bir anlamda bu medreselerdeki eğitim modelini de kendine örnek alıyor. Tıpkı vakti zamanında bu medreselerde yapıldığı gibi üniversitede üç dilde eğitim veriliyor. Amerika, İngiltere, Japonya, Mısır gibi dünyanın pek çok ülkesinden profesörler burada ders veriyor. Yine Türk öğrencilerle birlikte, aralarında Azerbaycan, Arnavutluk, Suriye, Filistin, Uganda, Hindistan’ın da olduğu 40 ülkeden öğrenciler burada eğitim alıyor. Şentürk dünyanın pek çok üniversitesi ile işbirliği yaptıklarını anlatıyor.

HER KÖŞESİNDE BİR YAŞANMIŞLIK VAR

Ertesi gün Süleymaniye Yerleşkesi’nde öğrenciler bir günü nasıl geçiriyor onu gözlemlemek için gidiyoruz. Öğrencilerin buluşma noktası Süleymaniye Camii’nin Boğazı gören avlusu. Her milletten, kültürden öğrenci bulunuyor. Yabancı öğrencilerin çoğu İstanbul’un cazibesi nedeniyle burada. Faslı Souhayla Taitai “Bilkent Üniversitesi‘nde okuyordum. Yolum İstanbul’a düşünce buranın ruhu beni cezbetti. Kesinlikle bir süre burada yaşamalıyım dedim. Eğitim olanaklarını araştırdım. Şimdi buradayım” diyor. Taitai üniversitede uluslararası bir ortam olduğunu söylüyor “Bu insanın açık görüşlü olmasını sağlıyor” diyor. Böylesi tarihi bir mekanda okumanın önemli olduğunu anlatan Taitai “Buradan birçok bilim insanı çıkmış. Şimdi biz de buradayız. Bakalım onlar kadar başarılı olacak mıyız? Böylesi bir sorumluluk da yüklüyor bu durum” diyor.

Hindistan’dan gelen Rajiev Raushan “Eğer medeniyet üzerine çalışacaksanız İstanbul en iyisi” diyor.

Ugandalı Hufhaifah Busualma Süleymaniye Medreseleri’nin önemini bilenlerden. “Bu yapıların her köşesinde yaşanmışlık var. Bunun için adımımı attığım her yere daha önce kimlerin basmış olabileceğini düşüyorum” diyor.


BURADA OKUMAK BİR AYRICALIK

Bir dönem medyada çalıştığı için bize arkadaşları tarafından üniversitenin en medyatik öğrencisi olarak takdim edilen Arnavutluk’tan gelen Muhammed Tahiri Üsküplü. O da İstanbul’un cazibesine kapılıp üniversite okumaya gelmiş. Yedi dil biliyor. “Tarif edemem Mimar Sinan’ın yaptığı bir okulda eğitim almanın hazzını. Sadece şunu söyleyebilirim. Burada okumak bir ayrıcalık” diyor

Filistinli Fatemah Mashael, Sorbonne Üniversitesi’nin Abu Dabi‘deki okulunda tarih okumuş. Sonra Fransa’da eğitimine devam etmek istemiş ama olmamış. O da rotayı İstanbul’a kırmış. “Üniversitenin disiplinlerarası öğretim anlayışı beni buraya getirdi. Bu şehirde ve özellikle şehrin bu bölgesinde bir ruh var. Onu hissediyorsunuz” diye anlatıyor yerleşkedeki atmosferi.


Seniyye Taha Filistin asıllı bir Suriyeli. Şam Üniversitesi’nde İngiliz Dili ve Edebiyatı’nı bitirdiği yıl savaş çıkmış. O da Türkiye’ye gelmiş. İki sene sivil toplum kuruluşlarında çalışmış sonra eğitimine devam etmek istemiş ve İbn Haldun Üniversitesi’ne gelmiş “Huzur var burada. Böylesi bir tarihi mekanda kendimi güvende hissediyorum” diyor.

Ya Türkler? Dinler tarihi üzerine master yapan Hacer Tabudemir “400 yıllık yapılarda ders alıyoruz. Burada sınıflara girerken eğiliyorsunuz çünkü kapılar alçak bu bile çok önemli bir ayrıntı” diyor. Finali ise sınıf arkadaşı Şehmuz Levent yapıyor: “Sanki sırtımı görkemli bir tarihe yasladığımı hissediyorum. Bu çok motive edici.”

 

Kaynak. Sabah