‘Asıl olan eğitim, gerisi teferruat’

Eğitim Güncel
Hasan Bülent Kahraman’ın Sabah gazetesinde yayınlanan bugünkü köşe yazısı şöyle; Yeni hükümetten herkesin bir beklentisi var. Doğal. Yakın dönemin en kritik seçimlerinden sonra geldi. Halk ̵...
EMOJİLE

Hasan Bülent Kahraman’ın Sabah gazetesinde yayınlanan bugünkü köşe yazısı şöyle;

Yeni hükümetten herkesin bir beklentisi var. Doğal. Yakın dönemin en kritik seçimlerinden sonra geldi. Halk ‘bu‘ hükümetin kurulması için Ak Parti’ye oy verdi. Tek parti iktidarının devamını, başlamış projelerin bitirilmesini, yeni kazanımların ortaya çıkmasını istedi.

Benim de beklentilerim var. Dış politikada, ekonomide bir yurttaş olarak daha iyi şeylerin olmasını istiyorum. Ama bütün bunların ötesine geçen özlemim ve umudum ise eğitim sisteminin düzeltilmesidir.
 

***

Bir örnek vereyim. Bugün ve yarın on binlerce çocuk TEOG sınavlarına girecek. Kiminle karşılaşsam, kimi görsem yakın çevresinden, ailesinden birinin bu sınava gireceğini söylüyor. Çocuklar ayrı gergin, aileleri ayrı. Bundan birkaç ay sonra bu defa gençler üniversite giriş sınavlarına hazırlanacak.
Bu sistemi kim ne derse desin ve hangi gerekçeyi gösterirse göstersin yanlış buluyorum. Bir ülkenin çocuğu, genci okumak için yarışmak zorunda kalmamalı. Böylesi bir sınav yarışması fırsat eşitsizliğini yaratan en önemli olgudur. Söylediğimin ayrıntılarına girmenin anlamı yok. Gerçeği herkes biliyor.
Gerçeğin bir ikinci boyutu daha var. Bu sınavlar Türk eğitim sisteminin yapısını, işlevini tepeden tırnağa bozmuştur. Bugün eğitim vermiyoruz çocuklarımıza. Belki sadece bir şeyler öğretiyoruz: yetersiz, anlamsız şeyler. Bütün maksat, onları sınava hazırlamak. Böylece analitik düşünmek, bir şeyi kurgulamak, çözümlemek, eleştirellik, yaratıcılık gibi eğitimin asıl maksatlarının fersah fersah uzağındayız.

***

Üniversiteye çeşitli programlarla gelen yabancı öğrencilere bakıyorum. Bizim öğrencilerimizle aralarında her bakımdan (buna kişilik, fizik, hal tavır gibi alanlar da dahildir) fersah fersah fark var. Bir test yaptım. Üç ayrı ülkeden genci ve bizden birer öğrenciyi karşıma aldım. Hemen hemen aynı eğitimlerden geçmişler. Yazı dikte ettirdim. Anadillerinde. El yazılarına baktım. Görmenizi isterdim. Onların okunaklı, kişilikli, güçlü el yazılarına mukabil bizimkilerin el yazısının perişanlığı (dolayısıyla ah o sınav kâğıtlarını okumanın ıstırabı…) Onların bir meseleyi anlatması ve bizimkilerin ‘dilsizliği‘…
İlkokul eğitimi veriyoruz değil mi milyonlarca çocuğa ve onlara gramer öğretiyoruz. Okuma-yazma oranımız neredeyse % 100. Peki siz mağaza vitrinlerindeki bir tek ilanda ‘de‘, ‘mi‘ eklerinin ayrı yazıldığını gördünüz mü? Allah aşkına biz bu çocuklara ne öğretiyoruz?
İngilizce de bilmiyor çocuklarımız. Bütün ilk ve orta öğretimde öğrenemiyorlar. Hazırlık okutuyoruz, gene öğrenemiyorlar. Çok yazdım bu konuda. En iyi bildiğim eğitim alanlarından biri. Sabancı Üniversitesi Temel Geliştirme Programının kurucusuyum ben. Yapılan bütün evrensel ölçümlerde Türkiye’nin İngilizce öğretemediği ortaya çıkıyor. Bunun nedeni üstünde çok düşündüm. Diğer bütün gerekçeler bir yana, eğitim sisteminin şu anlattığım hali, koşullarıdır ana sebep… Matematik, bilgisayar eğitimi keza… Yokuz bu alanlarda.
Fransızlar Le Monde gibi saygın bir gazetenin manşetinden güle oynaya verdiler haberi; yeniden ‘dikte‘ye dönüyorlar, yazı yazdırıyorlar çocuklarına. İlkokul eğitimini yeniden dil (bilgisi), matematik ve yazı üstüne oturtuyorlar. Aynı fikirdeyim, bir de görgü kuralları öğretilirse ötesine gerek yoktur. TEOG’a gerek yoktur.
Yeni hükümet ne yapıp edip bu alanı güçlendirmek zorundadır. Oysa Akparti iktidarının geride kalan başarılı dönemlerinde dahi en fazla değişen bakanlık Milli Eğitimdir. Şimdi kararlı ve gerçekçi biçimde bu sorunların aşılması gerekiyor.