Tunus, Mısır, Libya ve Şimdi de İspanya!

Ülkeler
Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yaşanan halk isyanlarının sebepleri belki çok uzun bir liste tutabilir. Eşitsizlik, diktatörlüğün getirdiği ezilmişlik, fakirlik, sefalet vs vs. Bu listedeki maddeler...
EMOJİLE

Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yaşanan halk isyanlarının sebepleri belki çok uzun bir liste tutabilir. Eşitsizlik, diktatörlüğün getirdiği ezilmişlik, fakirlik, sefalet vs vs. Bu listedeki maddelerin her biri de ayrı birer tartışma konusu olabilir. Çünkü bölgenin sosyo-politik yapısı nedeniyle ortaya atılabilecek her sebebin kendine göre haklı bir tarafı vardır.

Fakat bu isyanların örgütlenme biçimi, dünya siyaset tarihinde hiç tartışmasız yepyeni bir trendin başlangıcı oldu. Teknoloji ve isyan bir araya geldi. Sosyal medya, müthiş bir hızla dünyanın en kalabalık isyan meydanı haline geldi.

Önce Tunus, ardından Mısır, sonra da Libya, Yemen, Suriye ve diğerleri…

Şimdi ise İspanya. Batı sanal meydanda sözleşip gerçek meydanları sarsarak iktidarı deviren İspanyol gençlerinin şaşkınlığıyla ürpermiş durumda.

Radikal’den Nermin Yıldırım’ın haberinde İspanyol İsyanı’nın kimyası analiz ediliyor.
Her şey sosyal paylaşım siteleri üzerinden organize olan ve ‘gerçek demokrasi’ talebinde bulunan bir grubun, 15 Mayıs günü ıspanya’nın 50 farklı şehrinde eşzamanlı gösteriler düzenlemesiyle başladı. Kadın, erkek, işçi, köylü, öğrenci, on binlerce kişi meydanlara aktı. Son yıllarda artan işsizliğe ve hükümetin kemer sıkma politikalarına tepki olarak, mevcut ekonomik ve siyasi sisteme karşı yürüdüler. Çoğu daha evvel herhangi bir politik eyleme katılmamıştı. Fakat her biri yıllardır çatlamayı bekleyen sabır taşı gibiydi. Yerel ve bölgesel seçimlerden bir hafta önce, hep birlikte çatladılar.

18 Mayıs’ta Hüsnü Mübarek’i devirmek için Tahrir Meydanı’na yerleşen Mısırlılar gibi, başta Madrid ve Barcelona olmak üzere pek çok şehir meydanında kamp kurdular: gece de orada kurulan çadırlarda uyumaya başladılar. Akşamları saat dokuzu gösterdiğinde, on dakika boyunca meydanlardan yükselttikleri düdük ve tencere sesleriyle konuştular. Sokağa çıkamayanlar ellerinde tencerelerle balkonlara çıkmak suretiyle aralarına katılınca, daha da çoğaldılar.

Doktorlar sağlık reformundan bahsediyordu, öğretmenler ilk bütçe açığında maaşlarından yapılan kesintilerden. Gençler işsizlikten yakınıyordu, emekliler kredilerini ödeyemedikleri açgözlü bankaların tek evlerine nasıl da iştahla göz diktiğinden.

V FOR İSPANYA

‘V For Vendetta’daki Guy Fawkes maskelerinden takanların sayıları gittikçe artıyordu. Bir tanesiyle tanışıyor ve 15-M hareketi ile V For Vendetta’daki 5 Kasım isyanı arasındaki benzerliği soruyordum. “ıkisi de bir kıvılcımla alevlenen halk hareketleri” diyordu bana. “Orada parlamento binasını havaya uçuyordu. Bizim ıspanya’daki niyetimiz ise demokrasi olduğunu iddia eden bu düzenbaz sistemi ortadan kaldırmak.” Sonra maskesinin altından bana gülümseyip uzaklaşıyordu. Ardından bakıyordum; ıspanyol baharı, adım adım ilerliyordu.

Barcelona’daki protestoların en canlı merkezlerinden birine, Katalunya Meydanı’na yerleşiyor ve yaşananları oradan takip ediyorum. Arap Baharı’ndan etkilendiklerini ifade eden protestocular, Katalunya Meydanı’nı bölümlere ayırıp, her bölüme Tahrir Meydanı, Filistin Meydanı gibi isimler veriyor. Tamamen kolektif bir çabayla yemek çadırları, seyyar tuvaletler oluşturuluyor. Kısa sürede meydan afiş ve taleplerle donanıyor.

Mesela ‘Rüyalarımız’ diye bir çadır kuruluyor ve bu çadıra uğrayanlar, protestolarının sonunda ulaşmayı umdukları hayalleri küçük kağıtlara yazıp asıyorlar. Kimi iş hayali kuruyor, kimi yolsuzluk yapmayan, bir hükümet. Kimi bankalar kredileriyle beraber yansın diyor, kimi o alevlerin politikacıları da sarmasını umuyor.

Gönüllü olarak çadırda çalışan 23 yaşındaki Anne Martinez’e yaklaşıp onun rüyasını soruyorum. Son birkaç gündür yaşananların bile başlı başına bir rüya olduğunu belirtiyor. Kim Avrupa’nın göbeğinden, ıspanya’dan beklerdi ki böylesi bir isyanı? Son zamanlarda isyan bir tek diktatörlük altında inim inim inleyen Ortadoğulular’ın harcıydı. Avrupa kendini, neredeyse mükemmel olduğu yalanına nasıl da inandırmıştı.

‘SİSTEM BANKALAR İÇİN ÇALIŞIYOR’
31 yaşındaki Albert Flores ise burada yaşananların Ortadoğu’dakinden farklı olduğunu düşünüyor. Fidel Castro’nun “Bakalım NATO ıspanya’yı da bombalayacak mı?” lafı meydanda dolaştığında, “şartlarımız aynı değil biliyorum. Ama kalbimiz oradakilerden yana” diyor. Sosyal medya kanalıyla haberdar olduğu bu isyana katılıyor çünkü yurttaşlar değil, bankalar için çalışan sistemin değişmesi gerektiğine inanıyor. Sandığa gidip boş oy atacakmış. Halihazırdaki politikacılarla aynı fikirde olmadığını söylemenin yolu bu ona göre.
50 yaşındaki avukat Magi Ribas’a neden meydanda olduğunu sorduğumda, “Çünkü bu ülkede değişmesi gereken şeyler var. Hukuk sistemi mesela. Böyle hukuk mu olur?” diyerek giriyor mevzuya. “Yargının bağımsızlığı zarar görmüşse, artık demokrasiden söz edilemez” diyen Magi, gittikçe meşrulaşan rüşvet kültüründen yakınıp sağlam bir hukuk reformuna ihtiyaç duyulduğunu anlatıyor.
Eylemin en kritik dönemlerinden biri 20 Mayıs Cuma akşamı. Hükümetin eylemlerin sonlandırılması için verdiği süre gece yarısı dolacak. Protestocular bunu pek de umursamıyor. Valencia şehrinde sokak tabelaları indirilip yerlerine 15 Mayıs Meydanı tabelaları asılıyor. Başkent Madrid’deki Sol Meydanı, 10 bini aşkın bir kalabalıkla hükümete meydan okuyor. Katalunya Meydanı 8 bin protestocuyla dolup taşmış vaziyette. ıspanya fokur fokur kaynıyor.
Kurduğu çadırın önünde olacakları bekleyen 20 yaşındaki David B.B.’ye 12’den sonra polis müdahale ederse ne olacak, diyorum. “Direneceğiz, meydanı terk etmeyeceğiz” diye cevaplıyor. David işsiz. “20 yaşındaysam ve iş bulamıyorsam suçlusu ben değilim. Genç nüfusun yüzde 44’ü işsizse bunun sorumlusu biz değiliz” diyor. David seçimi boykot ediyor, “Beni zerre kadar umursamayan partileri değil, ancak siyasi kararları oylamaya yanaşırım” diyor.

‘HAREKET AVRUPA’YA YAYILACAK’
Genç bir grupla tanışıyorum. ıstanbul’dan olduğumu duyunca, tezahüratla karşılıyorlar beni. En çok işsizlikten ve sosyal güvenceden mahrum bırakılmaktan yakınıyorlar. 22 yaşındaki ıtalyan Francesco Misuaraca, memleketinde iş bulamayınca, şansını ıspanya’da denemek için buraya gelmiş. Lakin ıspanya da ona kendi memleketinden daha tatlı bir hayat vaat edememiş. Arkadaşları ıspanyol gençlerin de iş bulmak için ıtalya’ya gittiğini gülerek anlatıyorlar. Onlara kalırsa Avrupa’da dolanıp durmak beyhude. Hiçbir yerde iş yok. “ışsizlik bütün Avrupa’da artıyor. ınsanların görmesi lazım, ekonomik sistemleri artık çöküyor” diyen Francesco, kendinden emin ekliyor: “Göreceksiniz, bütün Avrupa’ya yayılacak bu hareketler. ıtalya’da başlamış bile.”
Gerçekten de haberler ulaşıyor meydana. Belçika, Almanya, Fransa, ıtalya ve hatta Meksika’da bazı küçük gruplar sokağa çıkarak ıspanyolların M-15 hareketine destek veriyorlar.
Gece 12 olduğunda meydanda dirençli bir bekleyiş başlıyor. Polis mevzilendiği bölgeden çekilmiyor ama meydana da girmiyor. Seçimlerden hemen önce böyle bir kalabalığa saldırmaya cesaret edemiyor hükümet. Ve isyancılar yüzlerinde zafer dolu bir gülümsemeyle meydanın orta yerinde uykuya dalıyorlar.
Ertesi sabah, güneş Katalunya Meydanı’nın tepesinde yükselince, erkenden uyanıyorlar. ıçlerinden birine, elinde kahvesi ayılmaya çalışan 20 yaşındaki Judith Estadella’ya yaklaşıyorum. Gece nasıl uyuduğunu soruyorum. “Huzurla” deyip gülümsüyor. Protestolara katılmak için Barcelona’ya 100 km uzaklıktaki Lleida’dan gelmiş. Onun şehrinde de eylem varmış ama bu tarihi günleri olayların kalbinde yaşamak istemiş.
Meydanın Tahrir Meydanı adını alan köşesinde, bu tarihi anlardan bir belgesel devşirmeye çalışan iki gazetecilik öğrencisiyle karşılaşıyorum. Anna Pacheco (19) ve Marta Luciacu (20) yakında bir parçası olacakları ıspanyol medyasından şikayetçiler. “Politikacıların ağzıyla konuşan basın yeni bir genç prototipi çiziyor. Bizlerden eğitimden hoşlanmayan, aylaklar olarak bahsediyor. Oysa çalışmak istiyor ama iş bulamıyoruz. Artık gelecekten korkuyoruz” diyorlar.

SEÇİMİ GÖLGELEYEN MEYDAN
36 yaşındaki Isabel Fernandez, eyleme arkadaşları ve iki küçük çocuğuyla gelmiş. Filistin Meydanı’nın hemen köşesine yerleşmişler. ıspanya’nın en önemli problemlerini sorduğumda, ilk üçte işsizliği, sosyal güvenlik sorunlarını ve bankalar eliyle yapılan hırsızlığı sayıyor. “Meydanları dolduranlar, politikacılardan hesap soruyor. Ama hesabın diğer yarısı da sandıkta kesilecek” diyor. Isabel’e göre, bu seçimlerde, bugüne dek politikaya yön veren büyük partileri ciddi bir hezimet bekliyor.
Hak vermemek mümkün değil. Zira benim de gördüğüm o ki; meydanları dolduranların çoğu ya hiç sandığa gitmiyor, ya boş oy kullanıyor ya da oyunu küçük, idealist partilere veriyor.
22 Mayıs Pazar. Protestoların gölgesinde gerçekleşen seçimlerin neticesinde, hükümetteki Sosyalist ışçi Partisi büyük bir hezimet yaşıyor. Oyların yüzde 27, 86’sını alarak, ana muhalefetteki Halk Partisi’nin (37,53) epey gerisinde kalıyor.
ıspanya’nın gündeminde seçimden ziyade, meydanları işgal eden bu inatçı kalabalık var. Çünkü seçimler bitti ama onlar hâlâ sokakta. Yolsuzlukları destekleyen siyasi sistem değişene ve insanca bir yaşamı ekonomik çıkarların önüne koyacak yeni bir yönetim oluşana dek sokakları terk etmeyeceklerini açıkladılar.
Seçim kaygısından kurtulan hükümetin, polis müdahalesi konusunda daha cömert davranacağını da tahmin ediyorlar. Ama azalmak şöyle dursun, daha da çoğalıyorlar. Evlerinden, balkonlarından ve şehrin sokaklarından taşıyorlar. ‘ıspanyol baharı’ bitmedi, yeni başlıyor, diyorlar.