Yunanistan’ın iflası AB’ye katılınca başladı

Olaylar
Yunanistan’da ekonomik kriz 2009 yılı itibariyle kendini göstermeye başladı ve gün geçtikçe tırmandı. 2015 yılının Ocak ayında, Yunan halkı, ülke için cazip vaatlerde bulunan SYRİZA’nın lideri Aleksis...
EMOJİLE

Yunanistan’da ekonomik kriz 2009 yılı itibariyle kendini göstermeye başladı ve gün geçtikçe tırmandı. 2015 yılının Ocak ayında, Yunan halkı, ülke için cazip vaatlerde bulunan SYRİZA’nın lideri Aleksis Çipras’a oy verdi ve onu Başbakanlık koltuğuna taşıdı. Bu sırada Avrupa, Yunanistan’ın ekonomik durumunu daha çok gündemine almaya başladı. Yunanistan’ın 320 milyar euroluk borcunu bir şekilde ödemesi gerekiyordu. Bunun için de bu ayın sonuna kadar AB Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve Uluslararası Para Fonu (IMF) ile anlaşması gerekiyordu. Yaklaşık beş aydır süren görüşmeler peş peşe anlaşmazlıklarla sonuçlandı. Zaman da daraldı.

Kreditölerin Yunanistan üzerindeki baskısı gittikçe artarken, ülkenin yaşadığı krizi bir Yunan ekonomi profesöründen dinlemek istedik. Bunun için Karar.com’dan Simgenur Güdeberk Lancaster Üniversitesi İşletme Okulu’ndan Mike G. Tsionas ile özel bir röportaj yaptı. Tsionas, Yunanistan’ın bu duruma nasıl geldiğini ve bundan sonra ne yapılması gerektiğini Karar.com’a bütün samimiyetiyle anlatırken Türkiye için de önemli tavsiyelerde bulundu. 

Yunanistan 2009 yılından bu yana gittikçe derinleşen bir ekonomik kriz yaşıyor. Hatta bu günlerde son yılların en büyük çıkmazını yaşıyor. Ülkenin bu duruma gelmesindeki etkenleri açıklar mısınız? 

Yunanistan’ın bu duruma gelmesine tarihsel bir perspektiften baktığımızda üç faktörün kritik önemi olduğunu görüyoruz. Bunlardan birincisi, ilk petrol fiyatı şoku sonrasında imalat sektörünün çöküşü. İkincisi, Yunanistan’ın 1980’de Avrupa Ekonomik Topluluğu’na (AET) girdiği zamanki tarım sektörünü yeniden yapılandırmadaki başarısızlığı. Üçüncüsü ise, özel sektörün değişen küresel şartlara adaptasyonundaki başarısızlık ve milletin kendi beşeri sermayesinden verimli bir şekilde yararlanmamasının başarısızlığı. 

Bu ana sebeplerin dışında, kökü 19. yüzyıla dayanan müdahaleci mali politikalar ve para politikaları, zararların ve borçların birikimi, aşırı vergi kaçakçılığını önlemedeki başarısızlık, Avrupa’nın düşük faiz oranı trendi ve buna müteakip kredi alım kolaylığı ile kredilerdeki büyük artış ülkenin bu duruma gelmesine sebep oldu. 

Şu anda Yunanistan’ın durumuyla ilgili ne düşünüyorsunuz? Bu süreçte neler daha iyi yapılabilirdi? 

Sanayi ve tarım ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğu için Yunanistan’ın durumu Euro Bölgesi’nde kalıp kalmamasıyla değişmez. Eğer para birimi Merkez Bankası tarafından manipüle edilmezse, ülkenin durumuna hiçbir etkisi olamaz.

Euronun adaptasyonu paraya ve mali politikalara belli başlı disiplinler getirse de Euro Bölgesi’nin kendisi bu temel kuralı ihlal etti. Bu noktada demek istediğim şey şu: Faiz oranları piyasalar tarafından belirlenmeli. Aksi takdirde, yatırımlar ve tasarruflar dengeli olmaz. Bunun sonucunda da ekonomik kriz patlak verir. Hayek ve von Mises tarafından detaylarıyla açıklanan bu basit gerçek çok az bilinir. Biz, gerçeğin nasıl olduğunu gördük. Ancak biz gördüğümüz zaman, riskli krizlerin hemen sonrasındaydı. 

İrlanda ve Portekiz gibi diğer ülkeler şu anda Yunanistan’da yaşanmakta olanlardan kaçmayı başardılar. Peki, bunu nasıl yaptılar?  Şöyle: Onlar sağlıklı bir kamu sektörüne, kendi başına çalışan bir özel sektöre sahipler. Bunun üstüne bir de, vergi gelirlerinin devamını sağlamayı da başarmış durumdalar. Dolayısıyla Yunanistan’dan farklılar. 

Devlet borcuyla alakalı ödemelerin düzenlenmesi yüzeysel bir konu. Daha fazla iskonto ve vadesiz bono iyi olabilirdi. Ya da söz konusu borcu, Avrupa Merkez Bankası’na (ECB) “park etmek” makul bir çözüm olabilirdi.

Peki, AB’nin Yunanistan’ın bu krizi yaşamasında hataları oldu mu?

Yunanistan’ın ortakları, borç ödemesi düzenlemelerinin neden yetersiz kaldığı ile ilgilenmiyor gibi. Fakat bu sebepler arasında büyük vergi kaçakçılığı, tarihi süreçte köklü kurumların varlığını devam ettiremesi, odaklanmamış bir özel sektör ve bu problemlerle başa çıkmak için zamana olan ihtiyaç gibi önemli başlıklar yer alıyor. 

California ve Detroit de iflas etti ama Federal Hükümet bunu bir felaket olarak değerlendirmedi. Dolayısıyla, buradaki sorun şu: Avrupa Birliği’nde buna benzer konuları çözebilen bir siyasi süreç bulunmuyor. 

Devlet borcunun yüzeysel bir konu olduğunu söyledim. Bu, dediklerimi okuyan insanlarda mutlaka tuhaf bir etki yaratacak ama asıl problemin vergi kaçakçılığı, mali gelirlerin çöküşe yakın olması, sanayi üretiminin bozulması, istihdam ve büyüme olmasıyla ilgili doğru söylüyorum.

İrlanda ve Portekiz’deki problemlerle kıyaslanırsa, vergi kaçakçılığı olmadan Yunanistan problemi daha az tehlikeli olabilirdi. Yunanistan’ın ortakları buna dikkat etmiyor. Bununla birlikte, kimi zaman oldukça etkisiz olduğu kanıtlanmış, mümkün olmayan kemer sıkma önlemleri talep ediyorlar. 

Yunanistan ile kreditörler arasında anlaşma sağlandıktan sonra sorunun büyük bir kısmı çözülmüş olacak mı ya da anlaşma sağlansa da hangi noktalar eksik kalacak?

Bence gerçekten endişe verici olan faiz ödemeleri ertelense bile, ülkenin ana probleminin olduğu gibi kalacak olması. Faiz ödemeleri olmayınca her hükümet bütçesini dengeleyebilir ya da faiz dışı fazlalık oluşturabilir. Ama büyüme nereden gelecek? Mesela işsizliği yüzde 25’ten yüzde 10’a azaltmak için hangi güçler faaliyet gösteriyor olacak? Ülke, GSYİH’nin 1/4’lük kaybını nasıl geri kazanacak? 

Ülkenin pazar ve kurumlara, bir de, evrensel uygulanabilir yasalar ve halkın sahipleneceği yenilikçi faaliyetlerin peşinde yeni bir siyasi kültüre ihtiyacı var. 

Yunanistan’da 2009 yılından bu yana yaşananları düşünürsek, Yunanistan’ın komşusu Türkiye’ye bu konudaki tavsiyeleriniz neler olacaktır? 

Türkiye’nin son yıllardaki büyümesi olağanüstüydü. Bu süreçte, mali konsolidasyon ile birlikte istikrarlı bir vergi sistemi ve ucuz iş gücü sürdürülebilir büyüme için gerekli şartları oluşturdu. Doğrudan yabancı yatırımı önemli ve ekonomi politikaları bunu destekliyor. 

Benim tavsiyem tabii ki bu başarılı politikalara devam etmek ama toplumsal eşitsizlik ve büyümenin bölgesel farklılık sorununa daha fazla odaklanmak. Büyüyen bir ekonomi bu sorunların hepsiyle baş edebilir. Bu yüzden, benim söylediklerim tavsiyeden ziyade bir gerçek. 

Ayrıca, benim tavsiyem, AB’nin hatalarından ders çıkarmak. Bu hatalardan en önemlisi faiz oranlarının doğrudan belirlenmesi ve kredinin kontrolsüz genişlemesi. 2010 yılında bile Yunanistan’ın bugünün standartlarına göre neredeyse imkansız görünen kredi genişlemesi önemliydi. 

Oysa ki, merkez bankalarının kötü bir fikir olan parasal genişleme süreciyle uğraşması, bir Yunanistan fenomeni olmaktan çok Avrupa ve Amerikan trendiydi. Eğer tedbirsiz düşük faiz oranları politikası ve parasal genişleme devam ederse, tahminimce, önümüzdeki 4-5 yıl içinde Avrupa ekonomik bunalım yaşayacak. 

Yunanistan bundan sonra daha iyi bir ekonomiye kavuşmak için neler yapmalı? 

Belirlenmiş faiz oranları, bağımsız bir merkez bankası, 10 yıllık iktisadi ufuk ile gelecekteki borçlarla ilgili faiz ödemelerine kapsamlı bir yaklaşım, istikrarlı bütçeler ve piyasa üzerinde ısrar etmek iyi bir tavsiye. Ancak geçmiş deneyimlerin de gösterdiği gibi mali konsolidasyon yeterli değil. Hatta, bu, Yunanistan’da olduğu gibi bazen sakıncılı bir sürece yol açıyor. 

Aynı zamanda “Ponzi Düzeni”ni engellemek için devlet borcunu sınırlamamız ve gelecek yükümlülükleri belirlememiz gerekiyor. Hükümetlerin önümüzdeki 10 yılı görecek bir teşviki yok. Buna müdahale ve buna düzenleme, tahmini kazançlara dayalı ödeme akışı, Hükümet ile Merkez Bankası’nın sorumluluğunda bulunuyor. 

Açıkçası ben yüksek vergi oranı taraftarı değilim. Aşırı vergilendirme başkaları yeraltı ekonomisinde görmezden gelinirken, belirli etkinlikler için vergi alma ihtiyacı duyan zayıf ve verimsiz bir kamu sektörünün varlığına işaret ediyor. 

İmalat gibi küresel trendler Balkanlar’da neredeyse çöktü. Büyüme, sadece doğrudan yabancı yatırım ve taşeron veya ortaklıklar yoluyla mümkün görünüyor. 

Önümüzdeki 10 yıl içinde neler olacağını şimdiden tahmin etmek zor ama hepimizin güvenli bir şekilde tüm kaynakların en önemlisi olan beşeri sermayeye yatırım yapmayı mümkün kılacak kurumlara ihtiyacımız olduğunu söyleyebiliriz. 

Çeviren: Betül Fatma Cömert