21. yüzyılda küresel tehdit haline gelen salgınlar… Tarihteki büyük salgınlar

Dünya
21. yüzyılda domuz gribi, SARS, MERS, Ebola, Zika ve Kovid-19, “pandemi” olarak adlandırılan ve tüm dünya üzerinde yayılma gösteren bulaşıcı salgınlar oldu. Tarihteki küresel salgınlar… HIV/AIDS...
EMOJİLE

21. yüzyılda domuz gribi, SARS, MERS, Ebola, Zika ve Kovid-19, “pandemi” olarak adlandırılan ve tüm dünya üzerinde yayılma gösteren bulaşıcı salgınlar oldu. Tarihteki küresel salgınlar…

HIV/AIDS

HIV (Human Immunodeficiency Virus / İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü), kan ve korunmasız cinsel temas yoluyla bulaşan ve vücudun çeşitli dokularına yerleşebilen, ancak esas etkilerini bağışıklık sistemi üzerinde gösteren bir virüstür.

HIV, temel olarak CD4+ T lenfositi (kısaca CD4 hücresi) adlı beyaz kan hücrelerini yok ederek bağışıklık sistemini baskılar ve vücudu enfeksiyonlara karşı savunmasız bırakır. Bunun sonucunda normal koşullarda tedavi edilebilen verem, ishal, menenjit, zatürre gibi hastalıklar vücuda ciddi zararlar verir, bazı durumlarda ise kanserler görülebilmektedir.

Günümüzde HIV için geliştirilen ilaçlar virüsün vücutta çoğalmasını ve bağışıklığı baskılayıcı etkisini önleyerek, HIV pozitif kişilerin uzun ve sağlıklı bir yaşam sürmesini sağlamaktadır. Bunun için tedaviye erken başlanması ve doktor kontrolünde düzenli olarak devam edilmesi önemlidir.

Bilinen ilk AIDS vakaları 1981’de ABD’nin New York ve Kaliforniya eyaletlerinde rapor edildi. AIDS teşhisi konulan ilk şahısların çoğu virüs ile cinsel yolla enfekte olan eşcinsel erkekler ve şırıngaları ortak kullanan damardan alınan uyuşturucu bağımlılarıydı. 1983 yılında Amerikalı ve Fransız araştırmacılar hastalığın nedeninin HIV olduğunu buldular ve 1985’e gelindiğinde bu virüsü tespit eden serolojik kan testleri geliştirildi.

AIDS muhtemelen Afrika’da ortaya çıktı ve 1980’lerde başta Afrika olmak üzere AIDS vakalarında salgın düzeyinde artış görüldü. Bu hızlı artışta, Afrika’da şehirleşmenin çoğalması, uzun yolculukların ve uluslararası seyahatlerin artması, seks alışkanlıklarının değişmesi, damar içi uyuşturucu kullanımının artması önemli rol oynadı. Birleşmiş Milletler’in 2004 raporuna göre dünyada 38 milyon kişi HIV ile yaşıyor, her yıl 5 milyon kişi virüs ile enfekte oluyor ve 3 milyon kişi AIDS’ten ölüyordu. 1981-2008 yılları arasında, 20 milyon kişi AIDS nedeniyle hayatını kaybetti.

Tüm dünyadaki HIV pozitif vakalarının %70’i Sahra altı Afrika’dadır. Afrika’daki bazı ülkelerde nüfusun %10’undan fazlası HIV ile yaşamaktadır. Bu oranlar dünyanın diğer bölgelerinde bu kadar yüksek oranda olmasa da Doğu Avrupa, Hindistan, Güney Asya, Güneydoğu Asya, Latin Amerika ve Karayipler’de hızlı bir artış görülmektedir. Oranlar Batı Avrupa ve ABD’de de artmaktadır. ABD’de yaklaşık 1 milyon kişi HIV ile yaşamaktadır. Asya ülkelerinde en keskin artış Çin, Endonezya ve Vietnam’da görülmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre HIV antiretroviral tedavisine gereksinim duyan insanların 10 da 9’u tedavi görememektedir.

21. yüzyılda yaşanan salgınlar

SARS

Şiddetli akut solunum yolu sendromu (İngilizce: severe acute respiratory syndrome, kısaca SARS-CoV), insanları etkileyen, şiddetli akut solunum yolu sendromu koronavirüsünün (SARS-CoV) neden olduğu solunum yolu sendromudur. Kasım 2002 ve Temmuz 2003 tarihleri ​​arasında Hong Kong’da başlayan SARS salgını neredeyse pandemik hale gelmiş ve dünya çapında 8422 vaka ve 916 ölüm görülmüştür. Dünya Sağlık Örgütü ölüm oranını %10,9 olarak açıklamıştır.Haftalar içinde SARS erkeni 2003 yılının başlarında Hong Kong’dan 37 ülkeye yayılmıştır.

Bugün itibarıyla, 2003 yılı Haziran ayında görülen son enfekte insan vakası (2004 yılında laboratuvar kaynaklı bir enfeksiyon durumu göz ardı edilirse) ile SARS yayılması tamamen önlenmiştir. Ancak, SARS hastalığının (çiçek hastalığının aksine) eradike edildiği iddia edilmemektedir. Bazı hayvan populasyonlarında hala doğal ana rezervuar olarak mevcut olabileceği ve gelecekte insan nüfusuna tekrar dönebileceği düşünülmektedir.

SARS vaka ve ölüm oranları

DSÖ’nün bildirdiğine göre SARS hastalığının fatalite hızı; 24 yaş ve daha gençlerde %1 altında, 25 – 44 yaş arası %6, 45 – 64 yaş arası %15, 65 yaş ve üzerinde %50 olarak görülmektedir. Karşılaştırma için, İnfluenza’ya göre ölüm hızı yaklaşık %0,6 (özellikle yaşlılarda) dolaylarındadır. Ancak yeni suşların şiddetli salgınları durumunda % 33 gibi yüksek değerlere de çıkabilir. SARS hastalığı 2016 yılında sadece Ukrayna’da 319 kişinin yaşamını yitirmesine sebep oldu.

SARS virüsünün arkasındaki gerçek net olarak açıklanamadığı için birçok komplo teorisi ortaya atıldı. Rus uzmanlar SARS virüsünün bilim insanları tarafından geliştirildiğini öne sürdü. SARS virüsünün biyolojik bir silah olarak laboratuvarda tasarlandığı konusunda bir takım teoriler gündeme geldi. Rus ilaç akademisi üyesi Sergei Kolesnikov Bu virüs sadece laboratuvarda üretilebilir, belki de üretim aşamasında dışarı sızdırılmıştır demiştir.

Çin ise SARS virüsünün ortaya çıkmasından ABD’yi sorumlu tutmuştur.

Tayvan ulusal güvenlik direktörü de SARS virüsünün Çin tarafından bilinçli olarak üretildiğini ve bu virüsü bir tür biyosilah olarak kullandığını iddia etti.

DOMUZ GRİBİ/H1N1

Domuz gribi, Orthomyxoviridae ailesinden, herhangi bir virüs tarafından oluşmuştur. Domuzlarda oluşan virüse çok benzediği için adına Domuz Gribi denmektedir. Hastalık tıp alanında İngilizce swine influenza virüs kelimelerinin baş harflerinin bir araya getirilmesiyle kısaca SIV olarak adlandırılır. Bilinen tüm SIV tipleri ya Influenzavirus A (çoğunlukla) ya da Influenzavirus C (ender) tipindedir. Aşısı bulunmaktadır. 2009 salgınına neden olan virüs, influenza A virüsünün alt türlerinden biri olan H1N1‘dir.

Kümes hayvanları ve domuzlar ile yakın temasta çalışan kişiler, özellikle korumasız bir şekilde temasta bulunanlar, eğer hayvan insana bulaşabilen bir virüs taşıyorsa enfeksiyon kapma riski altındadır. Buna karşılık, hastalıklı bir hayvanın eti uygun bir şekilde pişirildiği zaman herhangi bir risk arz etmemektedir. SIV, insandan insana bulaşabilecek şekilde yapısını değiştirebilmektedir. 2009 yılındaki domuz gribi vakalarının bu tip bir virüs tarafından oluştuğu belirtilmektedir.

Bu tür bir salgın şeklinde bilinen ilk grip salgını, “İspanyol gribi” olarak da adlandırılan 1918 salgınında, yaklaşık iki yıl içerisinde 500 milyon kişi hastalığa yakalandı ve 50 ila 100 milyon kişi hayatını kaybetti. Bu salgına yol açan grip virüs H1N1 virüsünün atasıydı. 1976 salgınında 1 kişi hastalıktan 25 kişi virüs aşısına bağlı oluşan yan etkilerden hayatını kaybetti. Bu nedenle 1976 salgını, “domuz gribi fiyaskosu” olarak da bilinir. 1988 salgınında sadece hamile bir kadın ve doğmamış bebeği hayatını kaybetti. 2009 yılında Meksika’da başlayıp dünyaya yayılan virüs,191 ülkede yaklaşık 800,000 kişide görüldü, 8238 kişi H1N1 virüsü nedeniyle yaşamını yitirdi.

EBOLA

Ebola ilk olarak 1976 yılında Liberya’da teşhis edildi. Ebola virüsü kapan bireylerin yüzde 75’inde iç kanama görülüyor. Virüsü kapan kişilerde ayrıca ateş ve karın ağrısı şikayetlerine de rastlanıyor. Ebola virüsü iki aşamalı olarak insanları etkiliyor. İlk aşamada birey, kendisini iyileşmiş sanıyor. Fakat yaklaşık bir yıl aradan sonra Ebola gerçek yüzünü göstermeye başlıyor. Liberya halkı, Ebola virüsünün hükümetin dış yardım alabilmek için ortaya çıkardığını düşünüyor.


Ebolanın belirli bir tedavisi yoktur; enfekte olmuş kişilere yardımcı olmak için oral rehidrasyon terapisi (hafif tatlı ve tuzlu içme suyu) veya intravenöz sıvılar verilmektedir. Hastalığın ölüm oranı yüksektir: genellikle virüsle enfekte olanların % 50 ila %90 arasında ölümler olmaktadır. EVD ilk olarak Sudan ve Kongo Demokratik Cumhuriyetinde belirlenmiştir. Hastalık tipik olarak Sahara altı Afrikası’nın tropikal bölgelerinde salgın olarak görülmektedir. İlk kez belirlendiği 1976 yılından 2013 yılına kadar, yılda en az 1000 kişi enfekte olmuştur. 2014 yılında devam etmekte olan en büyük salgın 2014 Batı Afrika Ebola Salgını ise Gine, Sierra Leone, Liberya ve büyük olasılıkla Nijerya’yı etkilemektedir. 2014 yılı Ağustos ayı itibarıyla, 1600’ü aşkın vaka belirlenmiştir.Aşı geliştirme çalışmaları sürmektedir ancak henüz mevcut bir aşı bulunmamaktadır.

MERS

MERS (Middle East respiratory syndrome) ya da ODSS (Orta Doğu solunum sendromu) bir koronavirüs enfeksiyonudur. Bu hastalığa sebep olan virüs MERS-CoV’dır. Bu virüsün bulaştığı hastaların yaklaşık olarak yüzde 35-40’ı hayatını kaybetmektedir. Bazı bünyeler hastalığı hafif belirtilerle atlatabilir. Hastalıktan kurtulanların virüsü bulaştırma riski yoktur. Üst solunum yolu enfeksiyonları ile benzer belirtiler gösterir. Bazı bünyeler hastalığı hafif semptomlarla atlatabileceği gibi bazı hastalar hayatlarını kaybedebilirler. Koronavirüs enfeksiyonlarının MERS ve SARS gibi türleri ölümcül olabilir.

MERS, ilk olarak 2012 yılında Suudi Arabistan’da tespit edilmiştir. Türkiye’de MERS sebebiyle ilk ölüm vakası ise 2014 yılının Ekim ayı içerisinde Suudi Arabistan’da çalışan Hatay ili nüfusuna kayıtlı olan bir kişinin Türkiye’ye dönüş yaptıktan sonra hayatını kaybetmesi olayıdır.

MERS virüsünün coğrafi dağılımı

 

2015-2016 Zika salgını

Brezilya’nın Amazon bölgesinde 2015’te ortaya çıkan Zika virüsü, önce Güney ve Kuzey Amerika ile Karayip ülkelerine ardından Asya, Afrika ve Avrupa’da toplam 711 bin 381 kişiye yayıldı.

Zika bulaşan her 4 kişiden yalnızca 1’inde hafif ateş şeklinde hastalık semptomu ortaya çıkıyordu. Bu nedenle ölümcül bir seyir izlemeyen hastalık, yalnızca 18 kişinin ölümüne yol açtı.

DSÖ, Ekim 2016’da Zika salgınının sona erdiğini duyurdu.

 

COVİD-19

COVID-19 (KOVİD-19), uzun adıyla Koronavirüs hastalığı; insanları etkileyen, şiddetli akut solunum yolu sendromu koronavirüsü 2’nin (SARS-CoV-2) neden olduğu bulaşıcı bir solunum yolu hastalığıdır. İlk olarak 2019 yılında Çin’in Hubei eyaletinin Vuhan şehrinde keşfedilmiş hastalık, keşfinden bu yana dünya çapında yayılarak 2019-20 koronavirüs pandemisine yol açmıştır. Hastalıkta görülen yaygın semptomlar arasında ateş, öksürük ve nefes darlığı yer almaktadır. Kas ağrıları, balgam üretimi ve boğaz ağrısı ise daha az yaygın görülen belirtileri oluştururlar. İshal gibi gastrointestinal belirtiler rapor edilmiştir. Bazı çalışmalarda virüsün merkezi sinir sistemini de tuttuğu, koku duyusu kaybı ve solunum güçlüğü belirtilerinin bu sebepten ileri geldiği gösterilmiştir. Vakaların çoğu hafif semptomlara sahip olsa da bazı hastalarda şiddetli zatürre ve çoklu organ yetmezliği meydana gelebilir. Çin’deki 44.000’den fazla vaka üzerinde yapılan ilk büyük analize göre doğrulanmış vakalar arasında diyabet, yüksek tansiyon, kalp rahatsızlığı ya da solunum sorunları olan hastalar arasında ölümler en az beş kat daha yaygındır. 3 Mart 2020 itibarıyla dünya çapında ölüm oranı %3,4 olup 3 Mayıs 2020 tarihi itibarıyla Dünya’da 3.555.137 onaylanmış vaka, 1.150.497 iyileşen varken virüs nedeniyle 247.624 hasta hayatını kaybetti.

Virüs genellikle öksürük sonucu oluşan damlacıklar vasıtası ile insandan insana bulaşır. Kontamine olmuş yüzeylere dokunulmasının ardından kişinin kendi yüzüne dokunmasının da diğer bir yayılma yöntemi olabileceği düşünülmektedir. Virüs enfekte kişilerin dışkısında da bulunduğundan fekal-oral yol ile bulaşma araştırılmaktadır. Virüse maruz kalındıktan semptomların ortaya çıkmasına kadar geçen kuluçka süresi 2 ila 14 gün arasında olup, ortalama olarak 5 gün sürmektedir. Standart tanı yöntemi, kişiden alınacak nazofarengeal sürüntü ile yapılacak gerçek zamanlı revers transkriptaz polimeraz zincir reaksiyonu (rRT-PCR) testleri olmaktadır. Enfeksiyona aynı zamanda semptomların, risk faktörlerinin ve zatürreye işaret eden göğüs BT taramalarının beraber değerlendirilmesi ile de tanı konabilir.

Dünya Sağlık Örgütü Mart 2020’de 2019-20 koronavirüs salgınını bir pandemi ilan etmiş, durumun bir Uluslararası Kamu Sağlığı Acil Durumu (PHEIC) olduğunu açıklamıştır. Hastalığın DSÖ tarafından belirlenmiş dünyanın 6 bölgesinde de yerel olarak bulaştığına dair kanıtlar vardır.

Dünya Sağlık Örgütü hastalığın resmî adını ilk olarak koronavirüs hastalığı 2019 olarak belirledi. Resmi kısaltma olan COVID-19, hastalığın İngilizce ismi olan corona (CO), virus (VI) ve disease (D) kelimelerinin kısaltılması ile hastalığın keşif yılı olan 2019’a (-19) atfen oluşturuldu. İsim, DSÖ tarafından spesifik bir coğrafi konuma (örneğin Çin), hayvan türüne veya bir insan grubuna atıfta bulunmayacak şekilde, stigmalaşmayı önlemek adına uluslararası öneriler çerçevesinde kondu. 

Covid-19 (Koronavirüs) planlı bir salgın mı?

Kimilerine göre koronavirüs planlı olarak yayıldı. Bu iddiaları paylaşan ilk kişilerden biri komplo teorisyeni ve YouTube kullanıcısı Jordan Sather’dır.

Jordan Sather binlerce kez retweet edilen uzun bir Twitter zincirinde, 2015’te İngiltere’deki Pirbiright Enstitüsü tarafından yapılan bir patent başvurusunun linkini verdi.

Başvuruda koronavisürün zayıflatılmış bir versiyonunun solunum hastalıklarına karşı aşı olarak potansiyel kullanımından bahsediliyordu.

Bu link Facebook’ta da özellikle aşı karşıtı gruplar tarafından sıklıkla paylaşıldı.

Sather, Bill ve Melinda Gates Vakfı’nın hem Pirbright’a hem de aşı geliştirme programlarına bağış yaptığı gerçeğini kullanarak bu koronavirüs salgınının bilinçli olarak, bir aşı geliştirilmesi için fon toplanması amacıyla planlı bir şekilde gerçekleştirildiğini iddia ediyor.

Bir tweetinde “Gates Vakfı yıllar boyunca aşı programlarına ne kadar para verdi? Bu salgın planlı mıydı? Medya kullanılarak korku mu salınıyor” dedi.

Fakat Pirbright’ın patenti yeni koronavirüs için değildi. Bu patent kuşlar tarafından taşınan ve yalnızca kanatlıları etkileyen bir bronşit virüsü içindi.

Bill ve Melinda Gates Vakfı’nın bağışı konusuna gelince, Pirbright Sözcüsü Teresa Maughan, Buzfeed’e yaptığı açıklamada bu patentin dahil olduğu projenin Vakıf tarafından fonlanmadığını söyledi.

Covid-19 (Koronavirüs) biyolojik bir silah mı ?

Bir diğer iddia da virüsün Çin’in gizli biyolojik silah programının bir parçası olduğu ve Vuhan Viroloji Enstitüsü’nden dışarı sızdırıldığı.

Bu teoriyi destekleyenler Washington Times’ın sıkça paylaşılan iki makalesine atıfta bulunuyor. Bu iki makalede de eski bir İsrailli istihbaratçının ifadeleri yer alıyor.

Fakat iki makalede de herhangi bir kanıt yer almıyor. Hatta sızıntı olduğunu öne süren İsrailli kaynağın “şimdiye kadar bu yönde bir kanıt veya bulgu yok” sözüne de yer veriyor.

Resmi araştırmalar, virüsün Vuhan’daki Huanan balık pazarından yayıldığını gösteriyor.