Satvet Lütfi Tozan kimdir?

Biyografi
Satvet Lütfi Tozan (1889-1975), Bosna Hersek’in Trebine şehrinde köklü Resulbegoviç-Resulbeyzade sülâlesinin çocuğu olarak 1889 yılında doğdu. Sekiz kardeşin en büyüğüydü. Babası “Mir-i mi...
EMOJİLE

Satvet Lütfi Tozan (1889-1975), Bosna Hersek’in Trebine şehrinde köklü Resulbegoviç-Resulbeyzade sülâlesinin çocuğu olarak 1889 yılında doğdu. Sekiz kardeşin en büyüğüydü. Babası “Mir-i miran” payeli Resulbeyzade Süleyman Bey idi. Bosna Hersek’in Avusturya-Macaristan İmparatorluğu tarafından işgal edilmesinden sonra binlerce Bosnalı gibi İstanbul’a ailesiyle göç etti.

Bosna – Hersek’de doğan Satvet Lütfi Tozan, İsanbul’da vefat ettiğinde Karun kadar zengin bir silah tüccarıydı. İstanbul’da amcası Mustafa Bey’in oğlu Hasan Bey Hünkâr Yaveri, halası ise Posta Telgraf Nazırı Hüseyin Hasib Bey’in eşiydi. Satvet Lütfi, Treblin’de bir Bey Konağı’nda doğmuştu. İstanbul’daki hayatında da fazla bir değişiklik olmadı, Fatih-Sarıgüzel’de konak yavrusu bir evde hayatına devam edecekti.

İstanbul Askeri Rüştiyesi, Mercan İdadisi ve Hukuk Mektebi’nde okudu. Ele avuca sığmayan bir gençti. Adı daha henüz 14-15 yaşında iken duyuldu. 1904 yılında, Mercan İdadisi’nin ikinci veya üçüncü sınıfında Sultan II. Abdulhamid yönetimine karşı Cemiyet-i İnkılabiye adıyla muhalif bir hareketin kurulmasına öncülük etti. Elbette hafiye teşkilâtı ve jurnalcilerin gayretleri ile tutuklandı.
II. Abdulhamid’in kız kardeşi Seniha Sultan’ın oğlu Prens Sabahattin’in “teşebbüs-ü şahsi ve adem-i merkeziyet” fikirlerinden çok etkilendi. Uzun süre Prens Sabahattin’in yazdığı eserleri inceleyen Satvet Lütfi aradığını bulmuştu. Bir müddet sonra onu, “üstâd” olarak kabul ettiği Prens Sabahattin’in yanında görürüz. Artık Prens’in “hususi katib”idir o. Prens Sabahattin ile Satvet Lütfi arasındaki dostluk ve ilişki, Prens’in vefat ettiği 1948’e kadar devam edecekti.

Sultan II. Abdulhamid’e muhalif olan Satvet Lütfi, 1908 yılında II. Meşrutiyet’in ilanından sonra da rahat durmadı. Bu defa onun yeri İttihat ve Terakki Partisi’nin karşısındaki cephe idi. Satvet Lütfi, İttihat ve Terakki muhalifi Halaskâran-ı Zabitan Grubu’nun aktif bir üyesiydi.

Grup, Balkan Harbi sırasında, Edirne’nin Bulgarlar tarafından işgal edilmesinden hemen önce hükümeti devirmek için harekete geçti. Ancak başarılı olamayan bu ihtilal teşebbüsü Satvet Lütfi’nin 16 Mart 1913’te tutuklanmasıyla sonuçlanacaktı. Divan-ı Harp’te yargılanan Satvet Lütfi, ömür boyu kürek cezasına çarptırıldı.

Ancak Prens Sabahattin ile olan yakınlığı onu bu mahkumiyetten kurtardı. Artık görevi İttihat ve Terakki Partisi ileri gelenleri ile Prens Sabahattin arasında kuryelikti. Serbest bırakılmasının ardından hemen Fransa’ya giden Satvet Lütfi, I. Dünya Harbi sırasında Bursa ve Ankara’da sürgün olarak kaldı. Ancak o buralarda da boş durmadı ve Ankara’da Sulh ve Selamet-i Osmaniye Cemiyeti’ni kurdu.
Siyasi hayatta pek başarılı olduğunu söyleyemeyeceğimiz kahramanımız Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte siyaset sahnesinden çekildi. Artık hayattaki yeni prensibi, Prens Sabahattin’in “teşebbüs-ü şahsi” fikri yani girişimcilikti. Bu maksatla ticarete atıldı ve devrin en büyük petrol şirketi olan Hollanda’daki Royal Dutch’un, Türkiye temsilciliğini almayı başardı.
 
II. DÜNYA SAVAŞI’NDA MÜTTEFİKLER AJANSI

Ticari hayattaki başarısını iyi bir evlilikle de taçlandırdı. Satvet Lütfi, bir Alman silah fabrikatörünün kızı olan Regger (Zeynep) ile evlenecekti. Böylece ticari portföyünü artıran Satvet Lütfi petrolcülüğün yanı sıra silah ticaretine de girdi. İki dünya savaşı arasında tam 20 yıl Milli Müdafaa Vekaleti’ne de (Milli Savunma Bakanlığı) silah ve cephane müteahhitliği yaptı. Soyadı Kanunu ile “Tozan” soyismini alan Satvet Lütfi, 1938 yılında Finlandiya’nın, İstanbul Fahri Başkonsolosu oldu. Elde ettiği diplomatik kimlik özellikle II. Dünya Savaşı yıllarında, Satfet Lütfi Tozan efsanesinin gelişmesine önemli katkı sağlayacaktı.

II. Dünya Savaşı’nın başladığı 1 Eylül 1939 sabahı Varşova’ya Nazi bombaları yağıyordu. Tam o sırada Satvet Lütfi Tozan, Polonya silah fabrikalarından Türk Silahlı Kuvvetleri’ne teslim edilmek üzere silah ve mühimmat satın alıyordu. Varşova kuşatmasından az önce Polonya’yı terk ederek Romanya’ya geçti. Romen Köylü Partisi Lideri Jülin Maniu, Romanya’nın savaşa girmesini istemiyordu. Maniu’ya göre Romanya için savaşa girmek kaçınılmaz olursa Müttefikler Kuvvetleri (İngiltere, Fransa, SSCB) safında yer almalıydı. Bu önemli lider Tozan’ın çok yakın arkadaşıydı. Bu “yakın” dostluk savaş şartlarında hayati öneme haizdi.

Bu gün İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin mülkiyeti olan Emirgan Korusu’nu belediyeye Satvet Lütfi Tozan bağışladı.

Savaş kaçınılmaz olarak Romanya’nın kapısına geldiğinde Tozan, Romanya’nın Yunanistan’dan büyük miktarda mermi almak üzere olduğunu öğrendi. Savaş sırasında böylesine yüklü bir cephanenin ne kadar zor bulunacağını düşünerek harekete geçti. Milli Savunma Bakanlığı müsteşarı Hakkı Murad’ın muvafakati ve Atina büyükelçimiz Enis Akaygen’in yardımlarıyla, Yunanistan’ın Kartüşeri Elenik silah fabrikasından 50 milyon mermiyi Türkiye için satın almayı başardı. Burada da Tozan’ın bir başka yakın arkadaşı, Bodasaki devredeydi. Niğde’nin Bor ilçesinden olan Yunanlı milyarder Bodasaki, Kartüşeri Eleni’nin sahibiydi. Savaş zamanı bu kadar büyük miktarda mermiyi Türkiye’ye getirmeyi başaran Satvet Lütfi bir sürprizle karşılaşacaktı. O zamanın Türk hükümeti, Yunan hükümeti nezdinde girişimlerde bulunarak Tozan’a verilecek olan komisyonun ödenmemesini rica edecekti.

Savaş yılları silah tüccarlarının en çok para kazandıkları dönemlerdi. Bu bakımdan Satvet Lütfi de hayatını tehlikeye atarak savaş bölgelerine gidiyordu. Artık uluslararası üne sahip bir silah tüccarıydı. Hem silah ve cephane ticareti yapıyor, hem de tanıştığı üst düzey yetkililerden edindiği bilgileri müttefiklere aktarıyordu. İtalya’nın Yunanistan’a karşı savaşa girmesi üzerine Satvet Lütfi, Yunanistan ordusu için Yugoslavya’dan silah tedarik etmişti. Bu iş için gittiği Yugoslavya’da Alman saldırısı sırasında yaralandı.

1941 Temmuzu’nda Türkiye’ye döndü. Türkiye artık silahlı tarafsızlık ilan etmişti. Savaş kamuoyunda ilgiyle takip ediliyordu. İstanbul – Emirgan’daki köşkünde iki ay dinlendikten sonra 27 Ağustos 1941’de Yunanistan’a hareket etti. Yunanistan’da Almanlar’a karşı savaşan Yunanlılar’ın mukavemet hareketinin teşkilatlandırılması için çalıştı. Buradan Alman işgali altındaki Romanya’ya geçti. Köylü Partisi Lideri Jülin Maniu ile gizlice bağlantı kurdu. Romanya’ya Almanlar’a karşı direniş için Müttefik Kuvvetler’in yaptığı yardımları götürdü.

Mısır, II. Dünya Savaşı sırasında Alman işgaline uğrayan Balkan devletlerinin mülteci hükümetlerinin merkezi halinde idi. Satvet Lütfi, bu hükümet yetkilileri ile görüşmek üzere defaatle Mısır’a da gitti. Hem Müttefikler’in ilgilileriyle, hem de sürgündeki hükümetlerle bağlantı kurdu. Romanya, Bulgaristan ve Yunanistan direniş hareketlerinin kuruluşundan sonra sıra Yugoslavya’ya gelmişti. Satvet Lütfi, Türkiye’den iki otomobillik küçük kafilesi ile birlikte Yugoslavya’ya hareket etti. Bu II. Dünya Savaşı şartlarında intiharla eş anlamlı bir karardı.
 
MACARİSTAN’DA KÜREK MAHKUMU

Bu yolculuk sırasında Macaristan’da, Müttefikler’den direnişçilere bilgi götürmek suçlamasıyla yakalandı. Burada Gestapo tarafından sorgulanan ve bir ay içinde 17 kilo veren Satvet Lütfi askeri mahkemeye sevk edildi. Mahkeme 19 Nisan 1942’de başladı. Macaristan’da bir silah fabrikasının havaya uçurulması teşebbüsüyle ilgili Satvet Lütfi Tozan ile birlikte dört kişi yargılanıyordu. Ancak Tozan’a yöneltilen suçlama çok daha kapsamlıydı; Macaristan hükümetini devirmeye teşebbüs, yabancı ajanlara radyo ve şifreler temin etmek. Bu suçların cezası idamdı. Ancak Satvet Lütfi, 12 yıl kürek cezasına çarptırıldı. Bunun nedeni ise yıllar sonra ortaya çıkacaktı. İngiltere Hükümeti, Satvet Lütfi’nin idam edileceğini öğrendiğinde Macar Hükümeti’ne tarafsız bir devlet vasıtasıyla  nota vermişti. Tozan’ın idam edilmesi durumunda İngiltere’nin elinde bulunan 22 Macar da aynı akıbete uğrayacaktı. Sırf bu olay bile Satvet Lütfi’nin İngiltere nezdinde ne kadar kıymetli olduğunu anlatmaya yetmektedir.

Nitekim, İngiltere Satvet Lütfi Tozan’ın çalışmalarını karşılıksız bırakmadı. Savaşın bitmesinin ardından, İngiltere yararına II. Dünya Savaşı sırasında gösterdiği fedakârlık ve başarılardan dolayı İngiltere Kralı VI. George tarafından Honorary Officer of British Empire nişanı verildi. Bu nişan son 50 yılda Satvet Lütfi Tozan dışında hiçbir Türk vatandaşına verilmedi.

Satvet Lütfi, Macaristan’da kürek cezasına çarptırıldıktan sonra safra kesesi ameliyatı için hastaneye yatırıldı. 1943 Ekimi’nde hastaneden kaçtı. Ancak Romanya sınırını geçerken girdiği silahlı çatışmada yakalandı. Bir süre sonra “akıl hastası” raporu almayı başardı ve 210 bin İsviçre Frankı kefaletle altı aylık tedavi izni alabildi. Romanya’ya gitti ve Romanya’daki ilgililerle bağlantı kurdu. O sırada Almanya’nın yanında savaşa girmiş bulunan Romanya’daki güvenilir dostları Müttefik Devletler’le barış anlaşması yapmak için aracı olmasını resmen istedi.

Satvet Lütfi Tozan, bu sırada tanıştığı Romanya diktatörü Mareşal Antonesku’nun itimadını kazandı. Diktatörün özel temsilcisi olarak İstanbul’daki Müttefik Devletler temsilcilerine Romanya’nın barış teklifini getirdi. Ayrıca Yunanistan’da İtalyan işgali sırasında açlık baş göstermişti. Satvet Lütfi, Yunanistan’daki Ulahlar’a Romanya’nın yardım yapması gerektiği fikrini işledi. Romanya’yı Yunanistan’a 300 vagon gıda maddesi vermeye razı etti. Bu gıda yardımının masraflarını ise Satvet Lütfi’nin girişimleri ile gizlice İngiltere karşılamıştı.

BELGRAD’I KURTARAN TÜRK

Türkiye’den Almanya’ya II. Dünya Savaşı sırasında çok önemli bir askeri gezi yapılmıştı. Türk generalleri Alman askeri gücünü yerinde görmek üzere cephelere götürüldü ve Adolf Hitler ile görüştürüldü. Bu heyetin izlenimleri Türkiye’nin savaştaki rolünü etkileyebilecek nitelikteydi. Türkiye’ye döndüklerinde yazdıkları izlenim yazıları da Türk kamuoyunda uzun süre tartışıldı.

İşte bu heyette görev alan Ali Fuat Elden ile Hüseyin Hüsnü, Emir Erkilet Paşalar kendilerini gezdiren Alman askeri yetkililerine bir teşekkür yemeği verdi. O tarihte Bükreş’te bulunan Satvet Lütfi Tozan bu yemeğin tertibinde etkili olmuş ve davette bizzat bulunmuştu. Bu davet sırasında Alman askeri yetkililerinden Belgrad’ın ağır bir hava saldırısı ile yerle bir edileceği bilgisine ulaştı. Derhal harekete geçen Satvet Lütfi, Romanya’dan Türkiye’ye geldi ve Emirgan’daki meşhur köşkünde Müttefik Devletleri yetkililerine bu bilgiyi aktardı.

Bu bilgi üzerine İngiltere ve ABD hemen harakete geçti ve ortak bir bildiri hazırladı. Bu bildiri o sırada tarafsız kalan İsviçre ve İsveç aracılığıyla Berlin’e ulaştırıldı. Ayrıca olaydan haberdar olan Papa, Hitler, Mussolini ve Franko nezdinde teşebbüslerde bulundu. Dünya basınında Almanya’nın planladığı Belgrad’ı yaşayan insanlarla birlikte yerle bir etme planı insanlık dışı olarak değerlendirildi. Almanya’ya karşıtı ciddi bir kamuoyu oluştu.

Belgrad’ı bombalama planı açığa çıktığı için de Almanya böyle bir saldırıyı gerçekleştirmeye cesaret edemedi. Hattâ Almanlar böyle bir planlarının olmadığını açıklamak zorunda kaldı. Böylece hem Belgrad şehri ve hem orada yaşayanlar Satvet Lütfi Tozan sayesinde yokolmaktan kurtuldu.
1950’de çok partili hayata geçişle birlikte, Satvet Lütfi de Demokrat Parti’ye yaklaştı. Hattâ Demokrat Parti yetkililerine Londra’da bir büro açma teklifinde bulundu. Tozan, on yıllık Demokrat Parti iktidarı süresince siyaset yerine ticaretle meşgul olmayı tercih etti. 27 Mayıs 1960 darbesinin ardından ise Tozan hakkında gizli bir soruşturma başlatıldı. Kurmay Yüzbaşı Bülent Türker ve Hakim Üsteğmen Ertem Erener tarafından yapılan soruşturma Tozan’ın aleyhinde sonuçlandı. İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Korgeneral Muzaffer Alankuş’un Milli Birlik Komitesi Başkanlığı’na gönderdiği raporda Tozan’ın İngiliz ve Rus gizli servisleriyle ilişkisi olabileceği belirtiliyordu. Milli Birlik Komitesi hakkında tutuklama kararı aldı ise de bu karar uygulanmadı. Onu II. Dünya Savaşı’nın en karanlık günlerinde Macaristan’da mutlak bir ölümden kurtaran dostları, bir kez daha devreye girmişti…
 
SERVETİNİ DARÜŞŞAFAKA’YA BAĞIŞLADI

Bugün Büyükşehir Belediyesi tarafından işletilen Emirgan Korusu, Satvet Lütfi Tozan’ındı. Sarı, Pembe, Beyaz köşkler ve arkaya doğru büyüyüp genişleyen çiftlik arazisini Mısır’ın Hidiv hanedanından satın almıştı. Bu koruluk ve köşkler Tozan tarafından Lütfi Kırdar’ın belediye başkanlığı döneminde İstanbul Belediyesi’ne devredildi.

Kadıköy’de Haydarpaşa Hastanesi’nden başlayarak Seyit Ahmet Deresi mevkiine kadar uzanan arazi, Teşvikiye’de Hüsrev Gerede Caddesi üzerinde kendi yaptırdığı Tozan Apartmanı ile müstakil evi bulunmaktaydı. Satvet Lütfi Tozan’ın yurtdışında Grifin ve Miraj gibi birçok fabrikanın ortağı ve sahibi olduğu da söylenmekteydi. 11 Aralık 1971 tarihinde vefat eden Satvet Lütfi Tozan bütün malvarlığını Darüşşafaka Cemiyeti’ne bağışlamıştı. O tarih itibariyle bağışın 1 milyar lirayı aştığı belirtilmektedir.
Bu mal mülk arasında hiç şüphesiz, Teşvikiye-Hüsrev Gerede Caddesi’ndeki evi ayrıcalıklı bir yere sahipti. 20 odası ve nefis bahçesi ile meşhurdu. Bu evi Avrupalı meşhur mimar Mongeri’ye yaptırmıştı. 1940’ların başında yapılan bu bina Satvet Lütfi’nin vefat ettiği, bağışladığı antikalarının müzayedesinin yapıldığı yerdi. Darüşşafaka Cemiyeti tarafından satılan ve bir çok defa el değiştiren bina 1990’lı yıllarda bir süre Marmara Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü olarak hizmet gördü. Birkaç yıl önce ise Dr. Murat Dinçer tarafından kiralanarak Medica Tıp Merkezi haline getirildi ve halen bu amaçla  kullanılmaktadır.

1974’te Satvet Lütfi Tozan’ın Darüşşafaka Cemiyeti’ne bağışladığı antika ve resimlerin müzayedesini babası Aret ile birlikte yapan Raffi Portakal bu malikaneyi ve eserleri şöyle anlatıyor: “Ağır, kocaman ahşap kapıdan girdiğinizde, bir malikanenin mermer döşeli antresindesiniz artık. İki taraflı merdivenlerle yukarı çıkılıyordu… Ve birden şok! Muhteşem bir salon! Fransız eserleriyle döşeli, Louis XV stili, altın yaldızlı salon takımları, Louis XVI stili olağanüstü bir yazıhane, Louis XV stili Vernis Martin bahur üstüne mermer bir Fransız saat ve iki şamdan. Ve sonra özenle seçilmiş Sevres, Meissen ve fildişi koleksiyonlarla dolu vitrinler, vitrinler… Bu eşyaların tümü yere serili İran halılarının üzerindeydi. Ve duvarlarda tablolar, aynalar… Yine o salonda, mermer kolonlar üzerine yerleştirilmiş III. Napoleon devri vazolar. Üstü kök ametis taşı kaplı salon orta sehpası (ben dünyada benzerini görmedim) Fransız, İngiliz ve Osmanlı gümüşleri, tombak sahanlar, Çin bleu-blanc kaseler, vazolar. Hafız Osman’dan Kazasker İzzed’e ve daha birçok ustaya ait hatlar…” Raffi Portakal diyor ki; “Tozan malikanesindeki eserler dünya çapında eserlerdi. İstanbul Cumhuriyet tarihinde ilk kez bu çapta bir sivil kişinin müzayedesine hazırlanıyordu.”

Satvet Lütfi Tozan’ın bütün hayatı koşuşturarak ve heyecanla geçti. Adeta bir maraton koşucusu gibi soluk soluğaydı. O günlerin Türkiye’si için inanılmaz bir servet kazanmıştı. Ama o tüm bunların içerisinde huzurlu bir uykuya hasretti. Evinin yatak odası dışarıdan gelebilecek olası saldırılara karşı hazırlanmıştı. Tozan, yatak odasına çekildiğinde, oda adeta çelikten bir kafes tarafından kuşatılıyordu. Soğuk bir kış günü 11 Aralık 1971’de hayata veda ettiğinde, aslında huzura ve dinginliğe yelken açıyordu bedeniyle…

*Chronicle dergisinden alınmıştır.