Muammer Kaddafi Kimdir?

Biyografi
Özgür Subaylar Hareketi adında gizli bir örgüt kurdu. Yaptığı darbeyle dünya onu tanıdı. Yazdığı Yeşil Kitap ile büyük ses getirdi… O en çok da kendi düşüncelerine ihanet etti… Korkunç pe...
EMOJİLE

Özgür Subaylar Hareketi adında gizli bir örgüt kurdu. Yaptığı darbeyle dünya onu tanıdı. Yazdığı Yeşil Kitap ile büyük ses getirdi… O en çok da kendi düşüncelerine ihanet etti…
Korkunç perende; bir doğu bir batı… Ne uzak ne yakın yetmişli yıllar Türkiye’si. Sevinçler ve üzüntüler eşliğinde romantizmin dorukta olduğu yıllar… Ecevit’in “Ne ezen, ne ezilen, hakça insanca düzen” sloganlarının ağızlardan düşmediği… Köylüye arka çıkanların “Toprak işleyenin, su kullanandır” diye ortalıkta dolaştığı yıllarda, “minel kalbi ilel kalbi sebilâ” ( kalpten kalbe yol vardır) deyişini hatırlatan gelişmeler yaşanır. Ne hadsiz sevmeleri var şu yetmişli yılların! Muammer Kaddafi’nin 1976 yılında yayımlanan Yeşil Kitap’ı da Türkçe’ye çevrilmiş, çok sayıda bastırılmıştır. Herkes amansız bir hasretle kucaklamaktadır bu düşünceleri. Neredeyse onu okumayan ayıplanıyordur.

YEŞİL KİTABIN ÇILGIN YAZARI

Tabii öncesinde Kıbrıs çıkarmasında Türkiye uçaklarına gerekli olan lastiklerden Libya depolarında bulunanları, omzunda taşıyarak vermiş bulunmasından kaynaklı sempatiyi de eklemeli buna. Her zaman dünyanın merak merkezi olmuştur bu kitabın yazarı çılgın albay. Batılı gazeteler delilikle fırtına arasında gidip gelen sıfatları yeğlemişlerdir onu tanımlamak için. Yabancıların pasaportlarına Arapça sayfalar ilave edilmesini zorunlu kılan bir lider için abartılı yahut hakaret olarak algılanamaz bu sıfatlar. İnkılâp kanunlarından korkan Türk sefirlerinin halini düşününce biraz sempati bile duymak mümkün deli bir poyraz gibi durmadan esen bu deliliğe.

MAAŞ KÖLELİĞE YOL AÇAR

Bir denklemde iki parametre. Biri Garaudy biri de Kaddafi. Yeşil Kitap’ta Garaudy’nin külleri vardır biraz. Garaudy, Trablusgarp’taki bir konferansta ona; sosyalizmi hayali, ekonomik ve İslami olmak üzere üçe ayırdıktan sonra şunu sorar: Yeni bir sosyalist düzen kurabilmek için İslam ruhi yönden neler verebilir? Bu cümleye kilitlenen ve sonradan Müslüman olan Garaudy o zamanlar belki ruhi bir hazırlık içindedir. Çünkü arayışta yalnızca iç sese güvenir kişi. Kaddafi, Yeşil Kitap’ta Marksizm’i de kapitalizmi de reddediyor, İslam sosyalizminin ilkelerini sıralıyor: Ücret, maaş köleliğe yol açar. Ücretle, maaşla çalışan köledir. Çalıştıran insanlara istediğini yaptırmak için para öder ve de insanların ürettiğini elinden alır. Çözüm ücreti ve maaşı ortadan kaldırmaktır. Böylece insanlar esaretten kurtulur. Bu İslam sosyalizmi ile sağlanır.

SATIR SATIR OKUNUR…

Yeşil Kitap sahaf gibi bir kütüphanede gözüme çarpan kitaplardan biriydi. Sadece adı değil kapağı da yeşildi bu kitabın.  Kabilelerden oluşan Libya’nın teorize edildiği satırlar dikkatimi çekti: “Kabile, sosyal güvencenin doğal yeridir… Toplu savunma yani koruma sağlamaktadır.” Şimdilerde sadece dünya düzeninin lortlarının değil kendi vatandaşlarının bile kurtulmak istediği Kaddafi’yi o zamanlar pek çok isim ciddiye alır, Yeşil Kitap’ta yazdıkları satır satır okunur, tartışılır. Yerli sol düşünceyi geliştirmek isteyen hareket çevresinde herkesin gündemindedir Kaddafi ve düşünceleri. Hareket Yayınları Görüşlerim kitabını yayımlarken Milliyet gazetesi başyazarı olarak Mehmet Barlas, 1984 yılı sonunda Kaddafi ile söyleşi yapar ve üç gün peş peşe Milliyet’te yayımlanır bu söyleşi.

YERİNİ İYİCE SAĞLAMLAŞTIRDI

Şimdilerin kötü adamı Kaddafi büyük bir umuttur başka dünyanın düşlenebildiği o yılların öncesinde de. Malik Bin Nebi bir dönem danışmanlığını yapmıştır onun. Malik Bin Nebi’den çeviriler yapan Ergun Göze, sırf bu çevirilerin hatırına Tercüman gazetesi için onunla söyleşi yapma imkânını elde etmiştir. Necip Fazıl ise, Kaddafi için 7 Mayıs 1973’te Milli gazetede “minicik bir devlet maketinden gelse de halis, bilgiç ve şahsiyet dolu, zıt dünyalar arası muhasebe ve murakebe sahibi ilk resmi lider sesi…” ifadelerini kullanmaktan çekinmeyecektir. Dönemin koşullarının da yardımı ile yerini sağlamlaştıran Kaddafi ve benzerleri, 30`lu yaşlarında oturdukları iktidar koltuklarından ölene ya da öldürülene dek inmediler. Kendilerine pragmatizmi düstur edinen, sözde ülke çıkarları, özde iktidarlarını korumak için her an her şekle girmeye hazır olan diktatörlere en iyi örneklerden biri de hiç kuşku yok ki Libya`nın "efsanevi" lideri Muammer Kaddafi`dir. Kimdir peki bu kadar umut beslenen adam? Düşünceleri nelerdir? Erbakan`ın yüzüne karşı, Kürtlere özgürlüklerini verin dedi. Hesapsız ve kimliksiz politikaların yiyip bitirdiği hırçın adam, yanlış tutkuların önemli bir göstergesi.

 İNGİLTERE’DE EĞİTİM ALDI

Kaddafi, 1942’de dünyaya geldi. Muhmmed, Seyfül İslam, Mutaasım, Said, Hamis, Hannibal ve Ayşe’nin babası. 1963 yılında Libya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Tarih Bölümü`nü bitirdi. Daha sonra Bingazi`deki Askeri Akademi`ye girdi. Mezun olduktan sonra İngiltere`ye giderek askeri alanda uzmanlık eğitimi gördü. 1956`da Arap milliyetçiliğinden etkilenerek antisiyonist hareketlere katıldı. Okul arkadaşlarıyla birlikte, ileride Özgür Subaylar Hareketi adını alacak gizli bir örgüt kurdu. O kesitin moda darbeleri gibi ulusalcı anti-emperyalist bir darbe ile adını duyurdu. Yaptığı bir devrim değildi kuşkusuz, ne var ki ülkesinin bütün kaynaklarını kapitalist devletlere peşkeş çeken krala göre önemli bir hamleydi. 1 Eylül 1969’dan itibaren, 27 yaşında bir subay olarak iktidarı ele alır. Nasır’ın Arap ulusalcığının, 1967 yenilgisine rağmen tavan yaptığı bir kesitte gerçekleşmişti bu darbe.

DİĞER DİKTATÖRLER GİBİ…

Libya`da yönetimi ele geçiren Kaddafi, dönemin diğer diktatörleri gibi iktidara geldiği günden itibaren ülkesini dünyaya kapatıp adeta camdan bir fanus içerisine hapsetmişti. Devamında, Şili`de Allende`nin yaptığına benzer şeyler yaptı. İtalyan ve ABD`li şirketlerin imtiyazlarını ortadan kaldırdı. Petrolü millileştirdi. Dünyanın çeşitli yerlerinde bulunan sol ve Müslüman hareketlere, en çok da Filistinlilere yardım etti. Darbenin hemen ertesi günü ünlü gazeteci Muhammed Hasaneyn Heykel’in Kahire Dosyası kitabında da belirttiği gibi; Libyalı genç subaylar iktidarı devirmiş ama ne yapacaklarını bilmez bir halde Nasır’a ‘buyur başkanımız ol’ diyerek Libya’yı ona teslim etmek istemişlerdi. Kaddafi 1970`lerin başından itibaren kararlı bir şekilde nükleer teknolojiye sahip olma çabalarına girişti.

ONU ZORLAYAN ÖNEMLİ HUSUS

Bunda Kaddafi`yi zorlayan en önemli husus her halde Arapların can düşmanı İsrail`in nükleer silaha sahip olmasıydı. Bu konuda Fransa, Pakistan ve hatta Hindistan ile çeşitli anlaşmalar yapılırken Sovyetler Birliği ve Belçika`dan da teknolojik yardım alan Libya daha sonra bu çalışmaları biyolojik ve kimyasal silahların geliştirilmesinde de gösterince ABD`den ciddi uyarı aldı. Neyse biz tekrar Heykel’in anlattıklarına dönelim: Kaddafi, ünlü Başbakanı Abdülselam Callud’u Çin’e atom bombası almak için resmi olarak gönderir. Çinliler böylesi bir satış ya da alış verişin olmayacağını, bunun çok ayrı bir teknik gelişme ve bilgi birikimiyle, yeterli hazırlıklara bağlı olduğunu buna rağmen dış siyaset açısından ilke olarak böyle bir şeye girmeyeceklerini anlatırlar. Kaddafi buna çok içerlenir ve yardımcısını Nasır’ın yanına gönderir. Bu alış verişin olmasını ister.

BU KEZ DAHA İÇERLENİR

Callud, yanında Kaddafi’nin mesajını alarak Nasır’a çıkar. Durumu anlatır. Nasır, Çinlilere yakın bir cevap verir. Kaddafi bu kez daha da içerlenir. Şansını, son bir kez daha denemek ister ve yardımcısını Nasır’a bir daha gönderir “bizim istediğimiz öyle kocaman değil, küçük bir atom bombası olsa da olur” der. Onun yönettiği ülke böylesi bir aklın gergin dengeleri altında yaşamaya başladı. Bir mizansen gibi, her konuşması, her davranışı, siyasi duruşlarda ortaya koyduğu büyük “U” dönüşleriyle, ağırlığı olmayan bir siyasi lider tablosu oluşturdu. Soğuk savaş dönemi, Libya’da ciddi iç sorunların da yaşandığı bir dönemdi. Orduda bölünmeler, 1983 ordu içinde Hizb-üt Tahrir üyesi oldukları gerekçesiyle tutuklama ve baskıcı tutumlar, İslami hareketlere karşı başlatılan 1984 Ramazanı’nda yapılan idamlar ve 1986 yılı tutuklamaları ağır takibat ve idamlar onun gerçek yönünü ortaya koydu. Dışarıda ise Amerika Libya üzerine keskin bir bıçak gibi iniyordu.

BATI DÜNYASIYLA DOST OLDU

15 Nisan 1986’da Trablus ve Bingazi’nin bombalanması gerçekleşti. En sonunda da bir uçağın düşürülmesiyle ilgili olarak Kaddafi’nin itham edilmesi ve bunun sonuçları, uzun sürecek bir gerginliğin nedeniydi. Uçakta ölenlerin canı, Libya’nın petrol paralarıyla adalet üstüne çıkılarak satın alınmıştı. Bu süreç 2003 anlaşmasıyla noktalandı; Libya tüm sorunlarını parayla aşıp, terör listesinden çıkarılarak nükleer programını da tasfiye ederek Batı’yla en iyi ilişki sürecine girmiş oluyordu. İtalyanların dengesiz Berluscon’si Libya’nın dengesizinin elini öpecek kadar dost olmuştu. Batılılar, ele ele Libya petrol servetlerini işletmeye başlayacak anlaşmaları da kotarmışlardı. Esasen Lockerbie uçak kazası sonrasında daha 1999`da teslimiyetçi bir tutuma girmiş olan Kaddafi, 2003 yılında Alman bandıralı bir gemide Libya`ya taşınmakta olan uranyum zenginleştirmeye yönelik malzemenin ele geçirilmesiyle nükleer programından vazgeçmek zorunda kaldı.

NÜKLEER PROGRAMDAN VAZGEÇTİ

Ayrıca yine, Saddam Hüseyin`in Irak`ta kitle imha silahları iddiasıyla devrilmesi Kaddafi üzerinde de yıldırıcı bir etki yarattı.  2003`de Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) görevlilerinin Libya`nın 9 nükleer araştırma tesisinde yaptıkları araştırmada uranyum zenginleştirmeye yönelik malzemeler bulmaları sonrasında Libya nükleer programından tamamen vazgeçti, nükleer silahsızlanma ile ilgili ek bir protokole imza attı ve tesislerinin tamamını kontrole açtı. Nükleer çalışma ve zenginleştirme ile ilgili birçok malzemenin de ABD`ye gönderilmesiyle Libya`nın nükleer teknoloji ve güç olma sevdası bu şekilde son buldu. Çelişkilerin adamı Kaddafi, ABD`nin Irak`ı işgalinden beri keskin bir dönüşüm içerisine girdi. Her yıl Eylül ayının birinde büyük bir "coşkuyla" yüzlerce tank, top arabası, füze ve silahlı askerlerin saatlerce süren geçiş törenleri ile devrimin yıldönümünü kutlayan ve ABD`ye meydan okuyan Kaddafi`nin yerinde yeller esmeye başlamıştı.

KENDİ DÜŞÜNCELERİNE İHANET ETTİ

Zaman içinde iktidarın çarkları altında halkına zulmetti. Düşünsel olarak büyük hayaller peşinde koşan ama halkına çok az şey verebilen bir iktidar kurdu. İlk döneminin coşkusu içinde Libya halkı da kayıtsız şartsız onun ardından yürüdü; servetlerine sahip çıktı, emperyalistlerin sömürgesi olmaktan kurtuldu. Her şeyin kolaylıkla karşıtına dönüşüvermesi durumu onun da başına geldi. Bir yandan uzun süren hükmünün denetlenmesi mümkün olmayan bataklıklaşması diğer yandan, patolojik hallerinin refleksleriyle sürdürdüğü siyaset, Libya’yı bir yere oturtulamaz hale getirdi. En çok kendi düşüncelerine ihanet etti. Çünkü “İnsanın ihtiyacından fazlasını ele geçirmesi, servet sahibi olması, halkın ve ülkenin imkânlarının belli ellerde toplanmasına yol açar. Toplumda gerilemeye ve fakirleşmeye neden olur” demişti bir zamanlar.

BU KULAKLARA KÜPE OLMALI

Kıssadan hissemiz ise, en ideal tezleri savunsanız da uzun süren iktidar içinde çürüme ihtimaliniz çok yüksektir. Bakıp unutmamalı bunu. Herkes Kaddafi’nin kendi deneyimiyle de ispat ettiği şu cümleyi kulaklarına küpe yapmalıdır; “İnsanlar her zaman ihtiyaçlarını tekelinde tutan kişilerle mücadele ederler.” Sosyalizm, Arap milliyetçiliği, Afrika milliyetçiliği, Bağlantısızlık gibi kimi zaman birbiri ile çelişen akımlara kucak açan politikalarını çelişkiler üzerine kurgulayan "yaşlı kurt" Kaddafi sivri çıkışları, mantık dışı tutum ve davranışları ile "anlaşılamamış siyaset adamları" arasındaki yerini sonlandırmak üzere. Perde henüz kapanmasa da “iktidardan ayrılamam alışkınım” diyerek kolayı değil imkânsızı seçmesi onun yıkımını beraberinde getirecek.  Korkarım pençeli iktidarı bir işe yaramayacak, batılı akbabalar ise sermaye devşirecek. Ne yazık ki, hiçbir gemi kalkmıyor şimdilik yaşanılmak istenen güzel günlere. Var olmak ne kadar zor.
 

Özgün Duruş – Altan ALGAN