Gazali Kimdir?

Biyografi
Ebu Hamid İbn Muhammed el-Tusi el-Şafi’l el-Gazali, İS. 1058′de Horasan, İran’da doğmuştur. O henüz çok genç iken babası öldü fakat Nişapur ve Bağdat’ta hakim olan müfredat pro...
EMOJİLE

Ebu Hamid İbn Muhammed el-Tusi el-Şafi’l el-Gazali, İS. 1058′de Horasan, İran’da doğmuştur. O henüz çok genç iken babası öldü fakat Nişapur ve Bağdat’ta hakim olan müfredat programında eğitim alma şansına sahip oldu. Çok geçmeden din ve felsefede yüksek bir ilim standardı elde etti ve İslam tarihinin altın çağında en ünlü öğrenim kurumlarından biri olan Bağdat Nizamiye Medresesi’ne bir Profesör olarak tayini ile şereflendirildi.

Bununla birlikte, birkaç yıl sonra,otuz beş yaşlarında bunalıma girdi; akademik uğraşlarından ve dünyevi çıkarlarından vazgeçti ve başıboş bir zahit (zevklerden el çekmiş) oldu.Medreseyi ve ailesini bırakarak on yıl bir lokma bir hırkadolaştı.Şam’a, Kudüs’e,İskenderiye’ye,Kahire’ye,Mekke’ye ve Medine’ye gitti. Bu bir mistik değişim süreci (dönemi) idi. Daha sonra, öğretim görevlerine geri dönmüş ve tekrar bunları bırakmıştır. Düşünmeye ve ardından gelen çok sayıda sonu gelmeyen kitapların yazarlığına yol açan yazmaya adanmış yalnız bir yaşam dönemi. Kuşkudan kurtulup durulduğuna inandığında yurduna döndü,Nişabur’da dersler verdi ve 1111′de Bağdat’ta öldü.

Gazali’nin asıl katkısı din, felsefe ve tasavvufta yatmaktadır. Çok sayıda Müslüman filozof, Neoplatonik felsefe dahil, Yunan felsefesinin çeşitli bakış açılarını izlemekte ve geliştirmekteydiler ve bu da birkaç İslami öğretiyle uyuşmazlığa yol açmaktaydı. Öte yandan, tasavvuf hareketi, İslam’ın namaz ve görevlerinin zorunlu yerine getirilmesinden kaçınmak gibi aşırı tenasüpleri üstlenmekteydi. Şüphe götürmez alimliği ve kişisel mistik deneyimini esas alarak, Gazali hem felsefede hem de tasavvufta bu eğilimleri düzeltmeye çabaladı. İbni Sina’ya karşı dinin doğrularını savundu.

Felsefede, Gazali matematik ve asıl bilimlerin yaklaşımını tamamen doğru olarak onayladı. Bununla beraber, Aristotelesçi mantığın tekniklerini ve Neoplatonik yöntemleri benimsemiş ve bu araçları, Aristotelesçi ve aşırı usçuluğun negatif etkilerini azaltmak için o zaman hüküm süren Neoplatonik felsefe kuraklığının kusur ve eksikliklerini açıkça ortaya koymak için kullandı. Farabi gibi bazı Müslüman filozofların tersine, mutlak ve sonsuzu kavramak için aklın (usun) yetersizliğini savundu. Usun hakikate ulaşması olanaksızdı ve izafi olanın gözlemlenmesi ile sınırlıydı. Birkaç Müslüman filozof ,aynı zamanda, evrenin boşlukta sonlu fakat zamanda sonsuz olduğunu savunmuşlardır. Gazali, sonsuz bir zamanın sonsuz bir boşluk ile ilişkili olduğunu iddia etmiştir. Düşünce açıklığı ve iddia gücüyle, us ile dini inanç arasında bir denge yaratabildi ve bunların ardışık kürelerini sırasıyla sonsuz ve sonlu olarak tanımladı.

Dinde, özellikle mistisizmde, tasavvufun yaklaşımını aşırılıklarını temizlemiş ve geleneksel dinin otoritesini yeniden yerleştirmiştir. Yine de, mutlak hakikate ulaşmak için gerekli yol olduğunu iddia ettiği gerçek tasavvufun önemini vurguladı.

Gazali, üretken bir yazardı. Ölümsüz kitapları; Tehafütü’l-Felasife (Filozofların Tutarsızlığı), İhya el-’Ulum el-İslamia (Din Bilimlerinin Uyanışı), “Rehberliğin Başlangıcı ve onun Otobiyografisi”, “Hatadan Kurtulma”yı içermektedir. Eserlerinin bazıları Orta Çağlarda Avrupa dillerine çevrilmiştir. Bir de astronominin özetini yazmıştır.

Gazali’nin etkisi derin ve sonsuzdur. İslam’ın en büyük ilahiyatçılarından biridir. İlahiyatla ilgili doktrinleri Avrupa’ya nüfuz etmiş, Yahudi ve Hıristiyan Skolastisizmini etkilemiştir ve görüşlerinin bazıları Aziz Thomas Aquinas tarafından Batı’da geleneksel Hıristiyan dininin otoritesini aynen yeniden yerleştirmek için benimsenmiştir. Dinin lehine iddiaları öylesine güçlüydü ki felsefenin amacına zarar vermekle suçlandı ve Müslüman İspanya’da, İbn Rüşd (Averros) onun Tehafüt’üne bir cevap yazdı.

GAZALİ : İmam El-Gazali (1058-1111)

Bağdat’ ta, insanlardan uzak yaşayan filozof vardı: İmam Gazali (1058-1111). Gazali, Horasan’ da Tus (Meşhed) doğdu. Gençliğinde Nizam-ül Mülk’ün himayesini kazanmış ve bu güçlü vezirin Bağdat’ta açtığı medreseye hoca olarak gönderilmişti. Ne var ki derin bir bunalım içine düşmüş ve o ana kadar daha çok hukuki yönleriyle incelediği İslami inançlardan ve giderek her türlü bilgiden şüphe etmeye başlamıştır. İmam Gazali, bu buhranı esnasında İslam felsefesini derinlemesine incelemiş; ama sonunda tüm filozofları reddetmiştir. Gazali, bunalımını ölümünden kısa bir süre önce kaleme aldığı totbiyografik nitelikteki bir kitabında (Hatadan Kurtuluş : Al-Münkid min al-Dalal) anlatmıştır. Yazar bu eserinde, filozofların hatalarını uzun uzun açıklamış ve gerek Eflatun ve Aristo’yu, gerekse onlardan esinlenen Farabi ve İbn Sina’yı inançsızlıkla suçlamıştır. Bu sırada kaleme aldığı ilk eserde felsefenin amaçlarını oldukça tarafsız bir şekilde anlatmış (Makasid al Falasifa) ; daha sonra da filozofların görüşlerindeki tutarsızlıklarını ve Şerita aykırı fikirlerini sergilemiştir( Tehafüt al-Falasifa). Gazali bunalımından, gerçeğe ancak vecd içinde tanrıyla buluşma sayesinde, yani tasavvuf yoluyla ulaşılabileceğine inanarak kurtulmuştur. Ancak İslam felsefesini çok iyi iblen Gazali, sufiliği benimserken, Kelamı da reddetmemiş bu ilmi İslamı inancı destekleyeceği ve güçlendireceği ölçüde kabul etmiştir.

Gazali, temel eseri olan İhya’ul Ulum ve Din ’i mistik bunalımından sonra yazmıştır. Bu dev eser, İslami akidelerin, ibadet şekillerinin ve insanları cennete ya da cehenneme götürecek davranışların tümünü açıklama iddiasındadır.

Bu eser hakında Katip Çelebi şöyle demiştir:

” Eğer bu eser hariç, tüm İslami eserler tahrip olsaydı, İslamiyet yine de bir şey kaybetmezdi. ”

Acaba Katip Çelebi’nin bu saptaması ne derece doğru?

Abdülbaki Gölpınarlı, Gazali’nin ünlü eseri İhyau Ulum’id-din adlı kitabı için bakın ne diyor:

Gazali’nin tasavvufa dair İhyau Ulum’id-din adlı kitabı yalan hadislerle doludur.

Bu yorum, İslama büyük zararlar vermiştir ”

(Abdülbaki Gölpınarlı, 100 Soruda Tavvuf, Gerçek Yayınevi, 2. Basık, 1985 İstanbul)

Gazali

Ebu Hamid ibn Mehmed ibn Mehmed Gazali: “İmam Gazali”. Zamanının en ünlü kelamcısı, eleştirmeni ve imancı filozofuydu. Şafii mezhebindendir. Horasan’daki Tus kentinde, 1058′de doğdu. Oradan Nişabur’a öğrenime gitti. Genç yaşında büyük bir yetenek olduğunu gösterdi. Kelam ve felsefedeki derin bilgisi, Selçukluların büyük veziri Nizamül Mülk’ün dikkatini çekti. Nizamül Mülk, Bağdat’ta kurmuş olduğu Nizamiye Medresesi’nin yönetimini ona verdi. Gazali o zaman 33 yaşındaydı ve oldukça büyük bir ün kazanmıştı. Birkaç sene sonra hacca gitmek için görevini bıraktı. Dönüşte zaman zaman Kudüs,Ş am, İskendireye’de araştırmalar ve çalışmalar yaptı. İskendireye’den Mağribe giderek Murabitin hükümdarı Yusuf bin Taşfin’i ziyaret ettiği söylenir. Yusufun ölümünden sonra yeniden Kudüs’e döndü ve orada inziva hayatı yaşamaya başladı. Bu sırada pek çok eser yazdı: Bu eserlerin genel konusu İslamiyetin diğer dinlere üstünlüğü,dinin felsefeye üstünlüğünü savunmadır.

Gazali, yaşamının sonlarına doğru inzivasını bozdu ve Nişabur’a döndü. Bağdat medresesinin yönetimini yeniden üstlendi. Bir süre yeniden öğretim hayatına girdi. Fakat bu uzun sürmedi ve Kudüs’e dönerek orada mutasavvıflar için bir tekke kurdu. 1111′de ölünceye dek bu inzivada kaldı. Gazali’nin yaşamı ve düşüncelerinin gelişimi konusundaki bilgiyi bizzat kendisinin yazdığı El-Munkiz ’den öğreniyoruz. Felsefe tarihinde bu tarzda hayatıyla eseri arasındaki sık bağlantıyı gösteren pek az örnek vardır. Bunun için yalnız Saint Augustin’in Confessions’u ile Descartes’in discours’unu gösterebiliriz.

Gazali, Eşariliğe büyük bir hamle vermiş ve kelamın en büyük üstatlarından sayılmıştır.En büyük esiri altı ciltlik nakli ilimler ansiklopedisi ve önemli kelam kitaplarından biri olan İhya’dır. Meşşai felsefesini özetlmeyen Makasid-ül-felasife ile bu felsefeye karşı yapılan şiddetli saldırıları içeren Tefahüt-ül-felasife ve mantığa dair risaleni burada anmalıyız.

Gazali, El-Munkiz ’de bir dostunun sorularına yanıt vermek için çeşitli doktrinler arasında gerçekle hatayı ayırmanın güçlüklerini, 20 yaşından beri gerçek bilgiye ulaşmak için yaptığı mücadeleleri anlatıyor. Bütün dinsel ve felsefi doktrinleri sırayla inceledikten sonra sonunda her şeyden şüphe ederek mutlak septisizme ulaşıyor.

Bizi çok kere çelişkili hükümlere sevk eden zekadan ve idrak galatlarıyla aldanan duygulardan şüphe ediyor. Akıl da ona güven vermiyor. Zira onun prensipleri kesin olan hiçbir şey ifade etmez. Uyanıklık halinde gerek duyuların idraki gerek zeka ile doğru zannettiğimiz şey ancak içinde bulunduğumuz hale göre doğrudur. Fakat başkasının varolmayacağından emin miyiz? Örenğin uyanıklık halimizin uykudaki halimize oranı bu halin uyanıklığa oranını aynı olabilir. O durumda aklımızla doğru sandığımız bu yeni hal gerçekte rüyadan ibaret olabilir.

Bununla birlikte Gazali, felsefeye yöntem olarak kullandığı bu şüphecilikten geri dönüyor. Fakat bu dönüş, Descartes’te olduğu gibi aklın zaferi ile sonuçlanmıyor. Gerçeği hararetle ararken kelamcıların, Batınilerin, filozofların, mutasavvıfların doktrinlerini derinden derine tahlil ediyor. Onların gerçeğe ulaşmak konusundaki yetersizliklerini açıklıyor. Bu tahliller arasında en önemlisi Gazali’nin akla dayanan disiplinleri yani riyaziyet( geometri), mantık,doğa bilimleri ve felsefeyi eleştirisidir. vardığı sonu şudur: Bunlardan hiçbiri, mutlak gerçeğe ulaşmak için kesin bir yol gösteremiyor. Bunlardan örneğin riyaziyet,mantık ve felsefeye ilişkin bazı eleştirilerini görelim:

Matematik konusu:

Matematik, ispatın basit ve açık vetirelerle mümkün olduğunu kabul ettiği için tabiatın bütün karmaşıklığını ve akılla açıklaması (izahı) mümkün olmayan sırlarını reddetmeye varıyor. Bunun için matematikle uğraşan insanların zaruri olarak mutlak ve iman sahasını terketmeleri gerekli oluyor.

Mantık konusu:

Mantık, herhangi bir şeyi ispata yarayan bir alettir(araçtır). Bu alet aynı fikrin hem lehinde hem aleyhinde kullanılabilir. Kelamcılar ve filozoflar birbirlerini reddetmek için aynı aleti kullanıyorlar. Eğer obje olarak gerçeği göstermeye yeterli olsaydı, yalnızca tek bir amaca hizmet etmeliydi.

Felsefe konusunda Gazali’nin itirazları daha esaslıdır Bunlardan yalnız El-Munkiz ’de değil, daha birçok eserinde uzun uzadıya sözeder. Bu itirazlara özellikle makasid-ül-felasife ve Tehafüt-ül-felasife adlı kitaplarını ayırmış olup bu eserlerden ikincisi Batıda çok tanınmıştır. Birinci Kitapta Gazali, filozofların kuramlarını açıklıyor (s: 218) ve asılların gösteriyor. İkincisinde onları kendi doktrini bakımından eleştiriyor. Makasıd 12. yy’da Gundissalvi (Yahya bin Davud) tarafından Latince’ye çevrildi…

Gazali, duyuların ve zekanın eleştirisini yaptıktan sonra akli bilgi derecesinde yalnız matematikte saf kesinliği buluyor. Matematiğin ilkelir konusunda herkesle birleşir. mantığın temelleri de genellikle doğrudur; hata yüzdesi azdır. Fakat metafiziğin hükümlerinde çok farklı görüş vardır. Ve genellikle gerçeğe aykırıdır. Görülüyor ki,riyaziyat ve mantıktan sonra metafiziğe bu hücum Kant’ın kuramsal akıl eleştirisinde yaptığı hücumun aynı tarzdadır. kant, mantığın, metafiziğin ve fiziğin hudutları iyi çizilmiş olduğunu, fakat metafiziğin hudutları sınırlandırılmadığı için onda aynı kesinlik ve yakınlığın bulunmadığını açıklamaktadır.

Fizikte gerçek ve hata Gazali’ye göre karışık olarak bulunur. Böylece bütün eserini filozofların metafiziğe ait görüşlerini eleştirmeye adıyor.

1. Bütün eski filozofların doktrinlerini tartışmaya girmediği için onların en ünlü olan Aristo’nun fikirlerini tenkitle başlıyor. Metafizik doktrinlerinin hiçbir zaman mantık ve matematik gibi kesin ve reddedilemez düşüncelere dayandığını iddia ediyor. Bu bakımdan İslam filozoflarının en moderni Gazali’dir. Fikirlerinde şüphecilik ile imancılık arasında bulunur. Aristo’nun eserini her şerh eden (açıklama yazan) aynı şekilde anlamıştır ve aralarında hiçbir ilişki yoktur. Bunlardan en önemlisi olan Farabi ile İbn Sina’nın fikirleri arasındaki çelişkileri gösterir. Gazali’ye göre ikisi de Aristo’ya dayanmaktadır( Gerçekte bu iddia tamamıyla yerinde değildir.).

2. Filozofları kulalndıkları bazı kavramlar örneğin yaratıcı için cevher veya ilk sebep demek gibi kavramlar üzerinde tartışmıyor. Çünkü özellikle kavrama verilen anlamda anlaşmak söz konusudur: Cevher deyince kendi varlığıyla varolan şeyin anlaşıldığını bilmek yeterlidir. Gazali, Descartes gibi başlar,ama Pascal gibi bitirir. Şüpheciliği bütün eski ilim ve felsefeye saldırır, aklın yetersizliğini işler; yerine imanı koymaya çalışır.