Fritz Lang kimdir? Fritz Lang biyografisi ve filmleri

Biyografi
Avusturyalı yönetmen, senaryo yazarı, film yapımcısı olan Fritz Lang kimdir? Fritz Lang biyografi. Fritz Lang hayatı ve filmleri… Fritz Lang, bir belediye mimarının oğlu olarak Viyana’da d...
EMOJİLE

Avusturyalı yönetmen, senaryo yazarı, film yapımcısı olan Fritz Lang kimdir? Fritz Lang biyografi. Fritz Lang hayatı ve filmleri…

Fritz Lang, bir belediye mimarının oğlu olarak Viyana’da doğdu. Önce mimarlık okuyan Fritz Lang, 1911’de boyalı kartpostallar ve çizimler satarak geçimini sağlarken resim yapmayı öğrendiği Paris’te son bulan iki yıllık bir dünya turuna çıktı. Savaş çıkınca Avusturya ordusunda askere alındı. Askerlik görevini cephede yaptı ve birkaç kez yaralandı. 1918’de senaryo yazmak üzere Berlin’e gitti, 1919’da yönetmen oldu. 1920’de ünlü senaryo yazarı ve romancı Thea von Harbou ile evlendi. Fritz Lang, daha sonraki Alman filmlerinin tümünü eşiyle birlikte yaptı.

Fritz Lang, Murnau ve Lubitsch ile birlikte Alman sessiz sinemasının devlerinden biriydi. Onun filmleri, Alman filmerinin çok sayıda uluslararası izleyici kazanmasına katkıda bulundu ve Hollywood’a ciddi bir alternatif oluşturan bir estetik farklılığı yarattı. Cinayet psikolojisiyle sıradan psikolojik süreçler arasındaki parelelliklere duyduğu hayranlık, kötü bir dahinin bütün toplumu kontrolüne almaya kalkıştığı Dr. Mabuse, der Spieler’de (Dr. Mabuse, Kumarbaz, 1922) açıkça görülür. Mabuse, zengin kurbanlarını yıkıma sürüklemek için hipnozu, baştan çıkarıcı kadınları ve psikolojik terörü kullanarak özel bir poker oyunu gibi kolayca borsayı yönlendirir. Mabuse’nin kaçınılmaz düşüş sarmalına girip delirmesine neden olan bir kadındır; Mabuse’nin deliliği öyle köklüdür ki ölümden dönüp kendisini suçlayan kurbanlarıyla ilgili sanrılar görünce bir zamanlar her şeye gücü yeten vizyonu kendisine karşı döner.

Die Nibelungen (1924) ve Metropolis (1926), uluslararası izleyici için tasarlanan masraflı süper yapımlardı. Yapay, anıtsal dünyalarının inandırıcılığıyla ve mimari ölçekte dramatik karşıtlıkların ve grafik kompozisyonun temel temalarını ilettiği müthiş resimsel güzellikleriyle dikkate değerdi. Die Nibelungen’in birinci bölümü Siegfried, 2. bölüm olan Kriemhilds Rache’ye (Kriemhild’in İntikamı) egemen olan asimetrik karışıklığın aksine güçlü geometrik örüntülerle karakterize edilir. Görsel kompozisyondaki dengesizlik, Kriemhild’in kendi ailesine rağmen Siegfried’in katiline yönelik intikamındaki, sonunda iki uygarlığı yok eden insanlık dışı zalimlikle bağıntılıdır.

Metropolis (1926)

Metropolis’te, işçilerin başlangıçtaki ritmik, zorlama yürüyüşleri, daha sonra kendi evlerinin üzerine akıttıkları selden kaçma girişimleriyle tam bir karşıtlık içindeydi. Die Nibelungen’de olduğu gibi, bir kadın, bütün bir toplumun yıkımına neden olur: işçileri mahvetmek için yaratılan seksi, hipnotik bir robot olan “kötü” Maria (Brigitte Helm), kurtarıcı olarak kendisine inanan işçileri birleştiren “iyi” Maria’nın bir kopyasıdır. Tiranın oğlu, işçiler gibi düzenbaz kötü ikizi tarafından aldatılacağı bakire Maria’ya âşık olur. Sonunda kardeşçe sevgi tiranla işçileri birleştirir ve inandırıcı olmayan bir biçimde, herkes kazanmış gibi görünür.

Fritz Lang’ın ilk sesli M’de (1931), Peter Lorre, seri cinayetleriyle bütün bir kenti terörize eden bir çocuk katilinin portresini çizer. Örgütlenmeleri ve itici güçleri arasındaki benzerlikleri vurgulamak için zaman zaman bilinçli olarak kurgulamayla yan yana konulan polis ve yeraltı dünyasının ikiz güçleri, her iki iş alanını rahatsız etmekten sorumlu olan kişiyi yakalamak için birbirleriyle yarışırlar. Yeraltı dünyası polisin karanlık aynası ise katilin cinayetlerini tekrarlamaya yönelik bilinç dışı dürtüsü de onun rasyonel beninin karanlık tarafıdır ve bunu kontrol edemez.

Nazi sansürü, Lang’ın sonraki filmi Das Testament des Dr. Mabuse’nin (1932) piyasaya sürülmesini yasakladı. Lang’ın belirttiğine göre, o sırada, Goebbels’le bir toplantıya çağrıldı ve Goebbels, filmi tartışmaktan çok, Hitler’in Lang’ın Nazi sinema endüstrisinin başına geçmesine istediğini bildirdi. Ne var ki, Lang hemen Almanya’dan ayrılıp Paris’e gitti ve yeni rejime sempati duyan Thea von Harbou ile evliliğini bitirdi. 1934’te MGM ile bir yıllık sözleşme yaparak Hollywood’a gitti. 1936 ile 1956 arasında Fritz Lang neredeyse sürekli stüdyo değiştirerek 22 Amerikan filmi yaptı.

MGM’de görev beklerken Fritz Lang, popüler Amerikan kültürünü kavrama yönünde adımlar attı ve böylece yeni izleyicisini tanıyabildi. Her şeyden önce, deniliyordu ona, Amerikalılar kahramanların sıradan insanlar olmasını beklerler. Bu tavsiyeyi aklında tutan Fritz Lang stüdyoyu Öfke’yi (1936) çekmeye ikna etti. Bu filmde sıradan bir kişi, bir çocuğu kaçırma ve muhtemelen öldürme kuşkusuyla haksız yere tutuklanır, süreç içinde ailesini ve sevgilisin feda ederken kendisini suçlayanlardan intikam olmayı başarır. Fritz Lang’ın en güçlü filmlerinden biri olan Öfke’de, küçük bir kasabada medyanın kışkırtmasıyla bir linç güruhuna dönüşen sakinlerini gösterir. Film aynı zamanda (Kriemhild’in İntikamı’ndan Ölüm Korkusu’na (1953) kadar Lang’ın bütün filmlerinde olduğu gibi) intikamın insanları -sadece topluluğu değil, kahramanın kendisini de- nasıl insanlıktan çıkardığını gösterir.

Fritz Lang’ın Alman filmlerinde izleyici, kahramanların bilgisine sahip olma ayrıcalığına sahiptir. Bu her şeyi bilme, ikinci derecede kanıtların büyük rol oynadığı ve görünüşün, kahramanların yanı sıra izleyici için de aldatıcı olduğu Amerikan filmlerinde aşınır. Yalnız Bir Kere Yaşarsın’da (1936), ikinci derecede kanıtlar ve Lang’ın çerçevelemesi, ışıklandırması, ve bakış noktası kurgulaması, izleyicinin, nişanlısı masum olduğuna inanmasına karşın eski mahkumun ikinci bir soygun yaptığına inanmasına yol açar. Öfke’de olduğu gibi, filmin sonunda romantik aşk bütünüyle inandırıcıdır ve sosyal değişim hâlâ mümkün gibi görünür. Lang’ın 20 yıl sonra yapacağı filmlerdeyse durum böyle değildir.

Birkaç sıra dışı western ve bir dizi Nazi karşıtı gerilim filmden (senaryosu üzerinde Brecht’le birlikte çalıştığı Cellatlar Da Ölür! (1942) dahil) sonra Lang, başrollerini Joan Bennet’in oynadığı üç film yaptı. Rüya benzeri gerilim draması Penceredeki Kadın (1944) başarısı, kara filmin kaderci rüya kaçışı açıkça psikanalitik terimlerle betimleyen iki filmde (Renoir’in La Chienne’sinin yeniden yapımı olan Kırmızı Sokak ve Kapının Ardındaki Sır) Bennett’in kocası yapımcı Walter Wanger’le bir ortaklık kurmasını sağlamıştır.

Dr. Mabuse, der Spieler (1922)

Fritz Lang’ın 1950’lerdeki filmleri, özellikle Şehir Uyurken (1955) ve Makul Bir Şüpheni Ötesinde (1956), Amerikan medyasını sert bir şekilde eleştirir. Kahramanlarını gittikçe mesafeci bir tarzda sunar, seyircinin alışıldık anlamda özdeşleşmesini önlemeye çalışır ve bunun yerine yapı, yineleme, kurgulama ve mizansen efektleriyle iletişim kurar. Bu dönemin en başarılı filmi Ölüm Korkusu, Gloria Grahame ve Lee Marvin’in olağanüstü performanslarıyla kişiliksizleştirmekten kaçar.

Meslek yaşamının sonunda Lang, 1920’lerden kalma macera senaryolarını temel alan iki film çekmek üzere kısa bir süre için Almanya’ya döndü: Bu filmler, iki bölümlü Der Tiger von Eschnapur/Das indische Grabmal (1959) ve olayları gözetim kameraları çağında (mükemmel bir paranoid ikon) geçen üçüncü bir Mabuse filmi Die tausend Augen des Dr. Mabuse’ydi (1960). Bunlar, Lang’ın uğraşlarının üsluplaşıp damıtılmasını  gösterir. Ayrıca daha önceki birçok filmine göndermeleri bir araya toplar.

Bazı eleştirmenlerin gözünde iki Fritz Lang vardır:

Alman döneminin güçlü dahisi ve Amerikan sinema endüstrisinin tekerleklerinde bir dişli haline gelen ve sanatında ustalığa bir daha asla ulaşamayan Amerikalı sığınmacı. 1950’lerde genel kabul gören bu kanıya, özellikle Fransız dergisi Cahiers de cinéma’da karşı çıkıldı. Lang’ın Amerika filmleri, bireyin toplum içindeki yeriyle ilgili ahlaki bir görüşe eklemlenen kişisel bir bakışın canlandırılmaları olarak görüldü. Kötümserliği ve kontrollerinden çıkan bir dizi olaya tesadüfen yakalanan bireylere geri dönüşü, ikileme ve tersine çevirme yapılarıyla, psikolojik yönlendirme süreçleriyle, rasyonelliğin ve toplumsal kurumların sınırlarıyla uğraşması gibi kariyeri boyunca istikrarını korumuştur. 1963’te Lang, Godard’ın Nefret’inde (Le Mepris), uluslararası ortak yapımın kişiliksizleştiren koşullarına karşın kendi sinema görüşünde ciddiyet ve asaletle direnen bir yönetmeni oynadı.

Fritz Lang’ın Filmleri:

  • Der Spinnen, Der goldene See (1919)
  • Der müde Tod (1921)
  • Kumarbaz Dr. Mabuse (1922)
  • Die Nibelungen (1924)
  • Metropolis (1926)
  • M (1931)
  • Öfke (1936)
  • Yalnız Bir Kere Yaşarsın (1936)
  • Cellatlar da Ölür (1942)
  • Penceredeki Kadın (1944)
  • Şehir Uyurken (1955)
  • Makul Bir Şüphenin Ötesinde (1956)
  • Dr. Mabuse (1960)

 

Kaynak: Dünya Sinema Tarihi – Geoffrey Nowell-Smith