Endülüs Fatihi Tarık bin Ziyad

Biyografi
Doğum yeri ve tarihi hakkında çeşitli rivayetler bulunmakta, kaynaklarda Arab, Berberî ve İranlı olduğu zikredilmektedir. Tarık Bin Ziyad, Emevî halifesi Velîd bin Abdülmelik zamanın...
EMOJİLE

Doğum yeri ve tarihi hakkında çeşitli rivayetler bulunmakta, kaynaklarda Arab, Berberî ve İranlı olduğu zikredilmektedir.

Tarık Bin Ziyad, Emevî halifesi Velîd bin Abdülmelik zamanında (705-715) Kuzey-batı Afrika’nın fethi için vazifelendirilen Mûsâ bin Nusayr’ın âzâdlı kölesi olup, maliyetinde Kuzey-batı Afrika fethine katıldı.

Mûsâ bin Nusayr, onun kâbiliyet ve cesaretini dikkate alarak, emrindeki öncü birliklerin başına komutan tâyin etti. Sonra Berberîlerle yaptığı savaşı kazanınca, Tanca şehrine vâli yaptı.

Mûsâ bin Nusayr, Târık bin Ziyâd’da görülen; sağlam bir karakter, şiddete dayanıklılık, kahramanlık, kuvvetli azîm ve irâde, kalb kuvveti, keskin ve isabetli karar verme, fasîh bir konuşma ve dinleyenlerede derin te’sirler uyandıracak kuvvetli bir hitâbet kâbiliyeti gibi güçlü komutanlık hasletleri sebebiyle onu Endülüs’ü (İspanya’yı) fethe me’mur etti.

Târık bin Ziyâd, emrindeki dört gemi ve yedi bin mücâhid ile 711 (H.92) yılında Endülüs’e hareket etti. Kahraman kumandan, geminin güvertesinde Allahü teâlânın yarattıkları hakkında tefekküle dalmıştı.

Bir ara kendini hafif bir uyku hali kapladı. O anda Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz ile şanlı Eshâbını (r.anhüm) gördü. Her biri kılıçlarını kuşanmış, yaylarını germiş, oklarını düşmana fırlatmak için hazır bekliyorlardı.

Peygamber efendimiz; “Ey Târık! Yoluna devam et!” buyurdular ve Eshâbı ile birlikte Târık bin Ziyâd’ın önünden Endülüs’e girdiler. Mes’ût komutan, büyük bir sürÛr içinde uykusundan uyandığında, burayı feth edeceğine inanmıştı.

Mücâhidler İspanya’nın güneyindeki Buheyra denilen yerden karaya çıktılar. Aldığı müjde ile fethi kesin gören Târık bin Ziyâd, askerlerin geriye dönme ümîdini kırmak için gemileri yaktı.

O sırada İspanya’da hüküm veren Vizigot kralı Roterich kuzeyde; Meblûne şehrinde çıkan bir isyânı bastırmakla meşguldü. Müslümanların memleketine girdiklerini işitince, her şeyi bırakarak, sayısı 70-100 bini bulan büyük bir ordu ile derhâl güneye koştu.

Ordusu her türlü imkâna sâhipti. Yiyecek ve içecekleri bol, her birinin üzerinde kalın zırhlar, yanlarında çeşit çeşit silahlar mevcuttu.

Tarık B. Ziyad, yanındaki beş bin askerle, daha sonra kendi adının verildiği Cebel-i Tarık Boğazını geçip doksan bin kişilik düşman ordusuyla karşılaşınca leventlerine şöyle seslenmişti: "Önünüzde deniz gibi bir düşman, arkanızda da düşman gibi bir deniz var. Ya şerefinizle düşmana saldırır ve erkekçe ölür ya da kadın gibi kaçıp denizde boğulursunuz!.."

Aradan 5-6 saat geçmemişti ki yine aynı Tarık Toleytola’da hükümdarın sarayında, ayağının altındaki hazineler karşısında kendi kendine hitaben: "Tarık! Sen dün köle idin, Allah seni hürriyete kavuşturdu. Bugün muzaffer bir kumandansın. Ama unutma, yarın toprağa gömülecek ve bütün yaptıklarından Allah’a hesap vereceksin!" diyebilmişti.

Eğer Tarığın derdi hazine olsaydı beş bin kişilik bir orduyla doksan bin kişilik bir ordunun karşısına çıkabilir miydi? Nasıl oldu da kaçmamak için bütün gemileri yaktırıp ölüme koşabildi?

Evet, tarihin altın sayfaları karıştırıldığında görülür ki, Tarık B. Ziyad ve onun gibi inançlı bütün komutanların, sadece ve sadece bir tek gayeleri vardı, o da i’la-yı kelimetullahtı.