Sanal âleme gecekondu dikme çabası…

İnternet
İşte Fatma Barbarosoğlu’nun o yazısı… İlk cümle: Bütün yasaklar yasaklananın cazibesini arttırır. Sınırları çizen yasaklar değil toplumsal mutabakat, toplumsal mutabakatı başlatan ise adab...
EMOJİLE

İşte Fatma Barbarosoğlu’nun o yazısı…

İlk cümle: Bütün yasaklar yasaklananın cazibesini arttırır.

Sınırları çizen yasaklar değil toplumsal mutabakat, toplumsal mutabakatı başlatan ise adabı muaşerettir. Adabı muaşeretin ana payandası ise saygıdır.

Her yeni teknoloji; cemiyeti görgüsüzlük döneminde bir vakit ele geçirse de, insan sosyal bir varlık olduğu için bir arada yaşamanın imkânlarını seferber etmekte gönüllü olur çoğu defa.

Şu an yaşamakta olduğumuz sosyal medya baskısının temel nedeni her zaman ve mekân kullanımında gerekli olan ‘görgü kuralları’nı henüz oluşturamadığımız için.

Batı ülkelerinde ‘twitter görgüsüzlüğü’ bir sorun olarak yaşanmaz iken bizde durum neden sorunlu?

Sosyal medya macerası herkesin meşrebine göre ‘takılacağı’ bir yer olarak değil, savaşın kazanılacağı ‘gezegen’ olarak algılandı. ‘Arap Baharı’nda sosyal medyanın etkisi konusunda Batılı gözlemcilerin yapmış olduğu analizler bizde maalesef gereğinden fazla ciddiye alındı ve sanal âlemi gecekondularla donatmak için herkes seferber oldu; ‘büyük hesap’lar için twitter hesaplarının büyütülmesi stratejisi geliştirildi.

Adı sosyal medya olan, ama esasında insanları yüz yüze iletişimin imkânlarından mahrum bırakarak asosyal kılan medya üzerinden bir arada yaşamanın imkânlarını yeniden tartışma noktasına geldik. Sosyal medyanın sakıncalarını yayınlanan ‘tape’ler üzerinden tartışmaya başladık.

İster kendine ait olsun ister başkalarına ait her türlü mahremiyetin yerlere saçıldığı bir mecra olan twitter âlemini en başında tartışmaya başlamalıydık. Dedikodunun kurumsallaşmış ve tescillenmiş hali olduğuna dikkat çekerek, emir ile hesap açmaya zorlanan kişileri korumak için seferber olmalıydık.

Olduk mu? Hayır.

Malayani zaman konusunda müritlerini uyarmakla yükümlü olan din adamlarının, cemaatlerine sosyal medya üzerinden ulaşmaya çalışmalarını keder ile izliyorum. Sosyal medyanın kendine mahsus bir dokusu ve yapısı var. O yapı ile dini içeriğinin uyuşması mümkün değil.

Başlangıçta intisap ettiği Hocaefendi’yi takip etmek için ‘hesap’ açanlar zaman içinde sosyal medyanın ‘daha eğlenceli’ olan yönü ile tanışıyor ve girmiş olduğu âlemin, mahremiyeti tüketen, kurumsal dedikodu inşa eden dokusu içinde yok oluyor.

Şimdi diyorsunuz ki kıyamet koparken küçük hikâye üzerine odaklanmanın sırası mı? Sırası. Neden mi sırası? Çünkü birey kendi mahremiyetini parçaladığını farketmediği sürece kamusal saygı sınırını inşa etmek mümkün değil.

‘Kullandığımız teknoloji’ kavramı, cep telefonu ve sosyal medya ile birlikte ‘bizi kullanan teknoloji’ye dönüştü. Ve bu teknoloji maalesef seküler zihniyete değil dindarlara daha fazla zarar veriyor. Çünkü seküler zihniyet girdiği ortamı ‘ortam’ olarak görüyor. Oysa muhafazakârlar sosyal medyayı tebliğ mekânı, cenk meydanı olarak görürken ‘kendini’ kaybetmekte olduğunu farketmiyor.

Yasaklar kötüdür. Kişinin sınırlarını kendisinin çizeceği, vicdanı harekete geçiren yapının muhafaza edilmesidir esas olan. Lakin yasakların, baskı ile çizilen sınırları üzerine düşünürken; ‘dünya kamuoyu’nun Türkiye’deki twitter yasağını neden bu kadar ciddiye almış olduğunun sebeplerini anlamak için lütfen Pazartesi günü Gökhan Özcan’ın yayınlamış olduğu ‘Kuş ve Kuşku’ isimli makalesini lütfen bir daha okuyunuz.Gökhan Özcan çok net bir şekilde ifade ettiği için verileri tekrarlayarak sözü yormayacağım.

Son cümle: Vakit konusunda yapılan israf ahret bilincinin kaybolması ile doğru orantılıdır.

Kul olarak Allah Teâlâ’ya mesafemizi vaktimizi nasıl, nerede ve kimlerle kullandığımız belirler. Hadi itiraf edelim, ahiret bilincini kaybederek bu dünyaya aldanmışlığımızla yenildik.

Yazının devamını okumak için tıklayınız! 

Gökhan Özcan’ın ‘Kuş ve Kuşku’ başlıklı yazısını okumak için tıklayınız!