Utangaçlığın sebebi nedir, zamanla giderilebilir mi?

Araştırma
Diğer insanlarla tanışıp konuşma fikri sizi korkutuyor mu? Ya da kitle önünde konuşma veya sunum yapacağınızı düşünmek bile sizi terletiyor mu? Öyle ise yalnız değilsiniz. Akindele Michael utangaç bir...
EMOJİLE

Diğer insanlarla tanışıp konuşma fikri sizi korkutuyor mu? Ya da kitle önünde konuşma veya sunum yapacağınızı düşünmek bile sizi terletiyor mu? Öyle ise yalnız değilsiniz.

Akindele Michael utangaç bir çocuktu. Nijerya’da çoğu zamanını aile evinde geçiriyordu. Anne ve babası ise hiç de utangaç değildi. Akindele kendi utangaçlığını evin korunaklı ortamında büyümesine bağlıyor. Peki gerçekten öyle midir?

Londra’daki Kings College’de gelişimsel davranışsal genetik profesörü Thalia Eley’e göre bu kısmen doğru.

“Utangaçlık huyla ilgili bir özellik ve huy kişiliğin habercisi gibidir. Küçük çocuklar diğer insanlarla iletişim kurmaya başladığında, tanımadıkları bir yetişkinle konuşurken rahat davranma düzeylerinin farklı olduğunu görüyoruz” diyor.

Eley, utangaçlığın sadece yüzde 30 oranında genetikle ilgili olduğunu, geri kalan kısmın çevresel etkilerden kaynaklandığını söylüyor.

Utangaçlıkta genetiğin rolü konusundaki araştırmalar birbirinin genetik kopyası olan tek yumurta ikizleriyle yapılıyor.

Eley’e göre, çevresel faktörler bu tür özelliklerin gelişmesinde daha önemli. Genetikle ilgili ilginç şeylerden biri de bizi çevresel etkenler içinde kendi yatkın olduğumuz yöne itmesidir.

Örneğin utangaç bir çocuk, oyun parkında diğer çocuklarla oynamak yerine onları seyretmeye daha meyilli olabilir. Bu türden deneyimlerin yaygınlaşması ile çocuk kendi başına olduğunda daha rahat eder hale gelebilir.

“Aslında biri ya da diğeri diye bir şey yok, genler de çevre de etkili ve birlikte çalışıyor” diyor Eley. “Bu dinamik bir sistem ve bu yüzden psikolojik terapilerle değiştirilmesi her zaman mümkün.”

Peki, utangaçlık kötü bir şey mi?

Londra’daki Anksiyete Bozuklukları ve Travma Merkezi’nde klinik psikolog olarak çalışan Chloe Foster’a göre, utangaçlık oldukça yaygın ve normal bir durum; sosyal endişelere yol açmadığı sürece başka bir sorun teşkil etmiyor.

Foster, insanların “yapmaları gereken birçok şeyden kaçınmaya başladıkları zaman” tedavi olmak istediklerini söylüyor. İş arkadaşlarıyla doğru düzgün diyaloğa girememe, sosyalleşme zorlukları veya başkaları tarafından yargılanacakları hissine kapılma gibi durumlar olabiliyor bunlar.

Evrimsel nedenler

Eley’e göre, insanlarda utangaçlık özelliğinin gelişmesinin ardında evrimsel nedenler yatıyor olabilir.

“Grubunuzdaki insanların dışarıya keşfe çıkıp yeni gruplarla iletişim kurması yararlı olabileceği gibi, örneğin riskten kaçınan ve içeride kalıp yavruların korunması işini daha iyi yapacak olan insanlara da ihtiyaç olmalı” diyor Eley.

Utangaç olan ve sosyal endişe taşıyan insanlar için en etkili tedavi yönteminin bilişsel davranış terapi (BDT) olduğunu söylüyor. Bu tedavide kişinin düşünce ve davranış kalıpları değiştirilmeye çalışılıyor.

BDT bu tür negatif düşünceleri ve yararı olacağını düşündüğümüz belli davranışları tespit etmeye yardımcı oluyor. Söyleyeceğiniz şey için önceden hazırlanmak veya göz temasından kaçınmak insanda daha fazla endişeye yol açabilir.

Endişeler nasıl giderilebilir?

Foster, utangaçlık nedeniyle kitleye konuşma gibi bir konuda sıkıntı yaşayan insanlar açısından temel sorunun genellikle gösterecekleri performans konusunda kendilerine yüksek standart belirlemelerinden kaynaklandığını söylüyor.

Oysa biraz daha rahatlayıp kendimize bir-iki derin nefes alma fırsatı tanısak bu endişenin biraz hafifleyeceğini vurguluyor.

Kişinin, endişesi nedeniyle yaşadığı sıkıntıdan ziyade etrafında olup bitenlere odaklanmaya çalışması da yararlı olacaktır. Kendimize değil de dinleyiciye yoğunlaşmak, kullanacağımız kelimeleri yanlış seçeceğimiz korkusunu gidermeye yardımcı olabilir.

Sosyalleşme ortamlarına yeni bir yaklaşımla bakmak gerekir. Bu ortamlarda en çok nelerden korktuğumuzu kendimize sorabiliriz. Sıkıcı bir insan olarak görülmekten mi ya da söyleyecek bir şey bulamamaktan mı korkuyoruz? O endişe hakkında ne kadar çok şey bilirsen ona meydan okuma konusunda da o kadar başarılı olabiliriz.

Utangaçlık ile içedönüklük aynı şey değil

California Davis Üniversitesi’nde kişilik psikolojisi konusunda doktora yapan Jessie Sun, utangaçlık ile içe dönüklüğün aynı şey olmadığını söylüyor.

İnsanlar genellikle içe dönüklüğü, iç gözlem veya düşünceleri keşfetmeye ilgi duyma şeklinde görüyor. Oysa psikologlar bunu yeni deneyimlere açık olma olarak bilinen farklı bir karakter özelliği olarak niteliyor.

Utangaç insanlar genellikle içe dönük oluyor, ama endişeleri yüzünden sosyalleşmeyi zor bulan dışa dönük insanlar da olabilirler. Utangaç olmayan içe dönük kişiler de sosyal bakımdan hünerli, ama yalnız kalmayı tercih eden insanlar olabilir.

Sun’a göre, “kişilik özellikleri mutluluk öngörüsü açısından en güçlü göstergelerden biridir ve dışa dönüklük ile insanın kendisini iyi hissetmesi arasında güçlü bir bağlantı var”.

“Dışa dönük insanlar daha çok heyecan, coşku ve sevinç hissi duyarken, içe dönük insanlar bu duyguları daha az yaşar” diyor Sun.

Peki, içe dönük insanlar dışa dönük davranmaya çalışsalar aynı coşku ve sevinç duygularını yaşayabilir mi?

Sun’ın yaptığı bir haftalık bir deneyde, katılımcılardan normalde olduklarından daha dışa dönük, konuşkan, aktif, cesur ve ısrarlı davranmaları istenmiş, zaten dışa dönük olanların daha pozitif ve “otantik” duygular yaşadığı, içe dönük kişilerin ise pozitif duygularında pek bir artış kaydetmediği görülmüştü. Aşırı derecede içedönüklerde ağır basan şey ise yorgunluk ve daha negatif duygular olmuştu.

Sun, “içe dönük veya utangaç kişilerden bir hafta boyunca bu kadar farklı davranmalarını beklemek biraz fazla olur, ama daha kısa süreler için böyle davranmaları yararlı olabilir” diyor.

Kültürün etkisi

Peki, bir insanın utangaç olup olmamasını belirlemede çevresel etkenler önemliyken, içe dönük kişilerin mutluluğu üzerinde kültürün de etkisi var mıdır?

ABD’de özgüvenli, dışa dönük davranışlara içe dönük özellikten daha fazla değer verdiği fikri yaygın. Oysa Japonya ve Çin de dahil Asya ülkelerinde sessiz ve içe kapanık insanlar daha makbul görülüyor.

Göz kontağına karşı tutum da ülkeden ülkeye farklılık gösteriyor. Batıda göz kontağına olumlu özellik atfedilirken, Asya ve Afrika gibi diğer kültürlerde saygısızlık ve meydan okuma olarak değerlendirilebiliyor.

Sun, bu kültürel farklılıklara rağmen, dışa dönük insanların her yerde daha mutlu olduklarını ortaya koyan araştırmalara dikkat çekiyor.

Ancak içe dönük olmak da kendi başına olumsuz bir özellik olarak görülmüyor.

“Sessizlik: Sürekli Konuşulan Bir Dünyada İçedönüklerin Gücü” adlı kitabın yazarı Susan Cain şöyle diyor:

“İçe dönüklüğü tedavi edilmesi gereken bir şey sanmayın… En iyi konuşmacı olmakla en iyi fikirlere sahip olma arasında zerre kadar bağ yok.”

 

KAYNAK :  bbc.com