İnternet bizi aptal mı yapıyor?

Araştırma
ERDAL DOĞAN’ın haberi   "Artık matbaa teknolojisiyle beraber gelişen akıl türü, yani uzun süre ve derinlemesine tahlil eden akıl türü, yerini internet teknolojisinin ortaya çıkardığı a...
EMOJİLE

ERDAL DOĞAN’ın haberi
 
"Artık matbaa teknolojisiyle beraber gelişen akıl türü, yani uzun süre ve derinlemesine tahlil eden akıl türü, yerini internet teknolojisinin ortaya çıkardığı akıl türüne, yani çok malzemeyi kısa sürede tarama ama derinleşmeme anlayışına terk etti."(sf.23)
 
Amerika’da 2011 yılının en çok satan kitaplarından bir olan Nicholas Carr’ın "Yüzeysellik: İnternet Bizi Aptal mı Yapıyor?" Türkçeye çevrildi. Yazara göre artık zihinler, kitapların değil internetin doyurduğu şekilde doyurulmak isteniyor.
 
Nicholas Carr’ın "Yüzeysellik: İnternet Bizi Aptal mı Yapıyor?" adlı kitabı Ufuk Yayınları’ndan çıktı. Carr, kendisini böylesi bir çalışmaya iten sebebi, "Birkaç yıldır, eskiden düşündüğü şekilde düşünmediğini fark etmesi" olarak açıklıyor. Bir süredir, uzun makaleleri ve kitapları okuyamadığını, konsantrasyonunu hemen yitirdiğini gözlemleyen yazar, bunun sürekli bilgisayar başında araştırma yapması ve internette gezinmesiyle bir ilgisi olabileceğini düşünüyor ve araştırmaya başlıyor.
 
Sonunda anlıyor ki, insanların beyni ve düşünme biçimleri, internet tarafından tamamen yeniden şekillendirilmiş. Carr söz konusu tabloyu, "Bir zamanlar söz denizinde bir dalgıçtım. Şimdi ise tıpkı jet ski üzerindeki bir adam gibi yüzeyde kayıp gidiyorum" şeklinde yorumluyor. Kuşkusuz bu durum sadece Carr’a özgü değil, hemen herkes kendi dünyasında benzer bir değişimi gözlemleyebilir. PEN ABD ödülleri ile 2011 Pulitzer ödüllerinde finale kalan bu kitap da benzer gözlemleri mercek altına alıyor. İşte o gözlemlerden bazıları.
 
KÜNYE
Yazarı: Nicholas Carr
Türü: İnceleme
Sayfa: 279
Basım: 2012
Yayınevi: Ufuk Yayınları
 
KİTAPTAN SEÇİLMİŞ BÖLÜMLER
 
Daktiloya geçti daha sert yazdı
Teknolojilerin düşünme ve yazma şekillerimiz üzerinde doğrudan bir etkisi vardır. Mesela ünlü filozof Nietzsche daktilo kullanmaya başladıktan sonra, yazım tarzı değişmişti, artık daha katı ve daha kısa cümleler yazıyordu. (sf.32 )
 
Yaptığınız iş beyninizi şekillendirir
İnsan beyni, kullanılan alete veya yapılan işe göre insan hayatı boyunca sürekli şekil alır. Beynin neresini kullanırsanız, orası gelişir, neresini kullanmazsanız orası körelir ve bu hayatınız boyunca devam eden bir süreçtir. Bir kere şekillenince hep öyle kalmaz. Her eyleminiz, sinir dokusu üzerinde iz bırakır. Mesela taksicilerin beyinleri, yaptıkları işe göre şekillendiğinden, zamanla beyinlerinin arka hipokampüsü büyük, ön hipokampüsü küçük olur. Üstelik deneyler göstermiştir ki, beynin şekillenmesi için o işi illa yapmanız da gerekmez. O iş yaptığınızı hayal etseniz dahi, beyniniz, yapmışsınız gibi yeniden şekillenmeye başlar.(sf.45-50)
 
Akıllı teknolojiler hayatımızı belirliyor
Düşünme tarzımızı en fazla etkileyen teknolojiler, Carr’ın ifadesiyle "akıllı teknolojiler"dir. Bunlar mesela geçmişte saat, harita, kitap, gazete, okul ve kütüphaneydi. Bu teknolojiler onları kullanan insanların beyinlerini radikal bir biçimde değiştirmişti. Şimdi de son akıllı teknolojiler, bilgisayar ve internet, bir kez daha insanların beyinlerini değiştiriyorlar.(sf.63-69)
 
Konsantrasyona derin etki
Ortaçağ’ın ortalarına kadar Batı’da kitaplar sessiz okumak (içinden okumak) bilinmezdi ve kitaplarda, kelimeler arası boşluk bulunmazdı. Bunların ortaya çıkmasıyla beraber, sessiz ve uzun süreli, konsantrasyon gerektiren okumalar gelişti, insanlar derin düşünmeye başladılar ve beyinleri buna uygun olarak tekrar şekillendi.  Bugün artık matbaa teknolojisinden internet teknolojisine geçerken, tüm bunlar değişmeye başladı.(sf.81-86)
 
Gazeteciliğe internetten darbesi
Cep telefonları da bilgisayarlara eklenince, insanlar artık hiç bağlantının kopmadığı bir dünyada yaşamaya başladılar. Üstelik internete girmek televizyon izlemeye ayırdığımız süreyi hiç etkilemedi, başka faaliyetler için ayırdığımız süreyi işgal etti, özellikle de okumaya (kitap, gazete, dergi…) ayırdığımız süreyi. İnternetin en sert vurduğu sektör gazetecilik oldu.(sf.111-120)
 
Kiliselerden twit atılıyor
İnternet ABD’de dini hayatı da değiştirdi. Artık kiliselerde cemaat, ayin sırasında hissettiklerini twitter’a yazmaya teşvik ediliyor. Üstelik yazdıkları, vaaz veren rahibi arkasındaki dev ekranda, diğer cemaat mensuplarıyla anında paylaşılıyor.(sf.123-124)
 
Attıkları mesajları roman yapıyorlar
Japonya’nın durumu ABD’den bile daha umutsuz. Bu ülkede cep telefonu mesajlarıyla yazılan romanlar, 2010 yılından itibaren çok satanlar listesinin üst sıralarına yerleşti. Artık orada "cep telefonu romanı" diye bir kategori oluştu.(sf.133)
 
Tolstoy’u boşuna okumuşuz
Artık önemli öğretim üyeleri bile uzun roman okumayı (mesela Savaş ve Barış’ı okumayı) anlamsız buluyorlar. Bu eseleri "aşırı derecede uzun ve üstelik ilginç de değil" diye niteleyebiliyorlar. Tolstoy’u veya Proust’u boşu boşuna övmüşüz diyen eleştirmenler artıyor. Bunlar aslında, kitaptan çok ekrana bakarak yetişen yeni bir akademisyen kuşağının temsilcileri. Belki de yakın gelecekte, bugün bizim kültürümüzü oluşturan kişiler ve eserler değersiz gözükecek.(sf.141-142)
 
Algıda sorun yaratıyor
İnternete ne zaman ve nasıl bağlanırsak bağlanalım, internet bize son derece ayartıcı bir karmaşa sunuyor, dikkatimizi sürekli dağıtıyor. Bir süre sonra artık beyin buna uyum sağlıyor ve dikkatimizi istesek de toplayamaz hale geliyoruz. (sf.148-150)
 
Öğrenmeyi güçleştiriyor
İnternet ve bilgisayar kullanımı, öğrenmeyi kolaylaştırmıyor güçleştiriyor. Bu konuda yapılmış onlarca deney mevcut. Özellikle eğitimde bilgisayar ve internet kullanımı, beklenenin tam tersi sonuçlara neden oluyor.  (sf. 157-164)
 
Göz gezdiren bilgi avcıları
İnternetle birlikte yeni bir okuma biçimi ortaya çıktı: göz gezdirme. Artık kimse bir metni sindirerek ve düşünerek baştan sona ağır ağır okumuyor. İstese de okuyamıyor. Okumayan, sadece bilgileri hızlıca tarayan insanlara dönüştük. Bu da beynimizi dönüştürdü. Dikkatini toplayamayan ama sürekli bilgi peşinde koşan avcılarız artık. Bilgiyi eken ve yetiştiren sabırlı çiftçiler değil.(sf.168-174)
 
Arama motorunun gerçek misyonu
Bugün Google adeta bir kiliseye dönüşmüş bulunuyor. Onun dini de, sadece ölçmeyi ve verimi dikkate alan Taylorizm’dir. Zaten Google’ın CEO’su Google’ı bir işten çok bir ahlaki misyon olarak tanımlıyor. Testlerde ortaya çıktığına göre, internette gezinenler, sayfa içeriklerini o kadar hızlı değerlendiriyorlar ki, kararlarının çoğunu bilinçaltıyla veriyorlar. İşte Google bu biinçaltını şekillendirmek için gayret gösteriyor. (sf.185-188)
 
Yapay zekanın ilk adımı
Google’ın kurucusu Page, Google’ı yapay zekanın ilk adımı olarak görüyor. Tüm hedefi, yapay zekayı ortaya çıkarmak. Nihayetinde insandan daha zeki bir aramam motoru yaratmak amacında. Bu amaç çok korkutucu gelişmelere kapı aralayabilir.(sf.211-212)
 
Google sor söylesin
İnternetin ama özellikle arama motorlarının en kötü tarafı, hafızayı yok etmeleri. Hatırlamaya ihtiyaç hissetmeyen, hatırlamak yerine ne olduğunu bulmak için Google’a yazan insanların beyinlerinde, hatırlama ile ilgili alanlar körelmeye başladı. Artık modern insan, hafızasını yitirme tehlikesiyle karşı karşıya. Yakın gelecekte, arama motorlarını kontrol edenler, insanlığın neyi hatırlayıp, neyi unutması gerektiğini de kontrol edecekler. Yani benliğimizi kontrol edecekler.(sf.221-237)
 

BUGÜN