Ateistler Çocuklarına Dini Eğitim İstiyor

İliskiler
Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Merkezi (SEKAM) tarafından İstanbul Berr Otel’de düzenlenen “Savrulan Dünyada Aile” konulu sempozyumun sonuç bildirisi açıklandı: “Medya aile kurumunu...
EMOJİLE

Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Merkezi (SEKAM) tarafından İstanbul Berr Otel’de düzenlenen “Savrulan Dünyada Aile” konulu sempozyumun sonuç bildirisi açıklandı: “Medya aile kurumunu parçalıyor. Kanuni düzenlemeler yetersiz ve Türk toplumuna uygun değil. Toplum bireyleri giderek bencilleşiyor. Ailede rol çatışmaları yaşanıyor ve boşanmalar hızla artıyor. Sekülerizm ve modern hayat manevi ve ahlaki değerleri zayıflatıyor. Acil önlem alınmazsa durum vahim.”

Hafta sonu İstanbul’da yapılan “Savrulan Dünyada Aile” konulu sempozyumdan kaygı verici sonuçlar çıktı. Çok sayıda bilimadamı, akademisyen ve uzmanın konuşmacı olarak katıldığı sempozyumda, modern çağda aile kurumunu yıpratan etkenler ile aile yapısını korumanın yöntemleri tartışıldı.

“KARAMSAR DEĞİLİZ AMA TABLO VAHİM”
Prof. Dr. Celalettin Vatandaş, Doç. Dr. Ayşen Gürcan, Gazeteci Yazar Ali Bulaç, Doç. Dr. Mustafa Tekin, Prof. Dr. Şinasi Gündüz, Doç. Dr. Kadir Canatan, Prof. Dr. Kemal Sayar, Prof. Dr. Yaşar Düzenli, Doç. Dr. Şuayb Özdemir, Seyhan Yaman, Prof. Dr. Bedri Gencer, Osman Çıtlak, Necla Koytak, Prof. Dr. Mustafa Aydın, Abdurrahman Arslan, Prof. Dr. Mehmet Akif Aydın‘ın konuşmacı olarak katıldığı sempozyumun sonuç bildirisinde, aile kurumuyla ilgili vahim bir tablonun söz konusu olduğu ama toplumu bilinçlendirerek sorunların aşılması konusunda umutlu olunduğu ifade edildi.

MODERN HAYAT, AİLE KURUMU ÇÖKERTİYOR
Sempozyumun sonuç bildirisinde, toplumun temel taşı olan ailenin modernizmin yıkıcı etkilerine maruz kaldığına işaret edilerek, yüksek beklentilerin doğurduğu tatminsizlik duygusunun insanları boşanmaya ve nikahsız birlikteliklere ittiği vurgulandı. Bildiride; “Ailenin bölünmesi, parçalanması, tek ebeveynli ailelerin giderek artması, boşanma oranlarının yükselmesi, evlilik dışı beraberliklerin çoğalması, nesebi gayr-i sahih çocukların artması, kültürel ve ahlaki değerlerde yozlaşma, toplumsal anomi, suç oranlarının artması, uyuşturucu kullanımı, bireysel ve toplumsal şiddetin yaygınlaşması, kimlik bunalımı,  psikolojik rahatsızlıklar, tatminsizlik vb. gibi bireyi ve toplumu tehdit eden problemler giderek artmaktadır. Türkiye ise modern zihniyetten ve yaşama biçiminden aldığı paya paralel bu ve benzeri problemleri her geçen gün artan bir ivmeyle yaşamaktadır.” denildi.

YASALAR KENDİ AİLE YAPIMIZA UYGUN DEĞİL
Aile kurumunun korunması ve sorunlara çözüm üretilmesi konusunda siyaset ve hukuk kurumuna büyük görevler düştüğü belirtilen bildiride, “Ancak ne var ki; Türkiye’deki mevcut aile politikaları ve bu politikaların uygulamaları zayıf, dağınık ve bütünlükten yoksun bir görünüm arz etmekte; daha da önemlisi, aile, Türkiye şartlarında toplumsal mühendisliğin bir nesnesi olarak görülmektedir. Mevcut anayasa, geleneksel kökleri olan ve olması da gereken aile yapısını korumayı ve işlevlerini yerine getirmesinde güçlendirmeyi değil, nüfus planlamasıyla yapısal ve işlevsel açıdan daha da derinlikli bir şekilde dönüştürmeyi hedeflemiştir. Dönüşümün hedefini ise yapısal açıdan küçültmek, işlevsel açıdan sığlaştırıp-daraltmak oluşturmaktadır. Bu da aile yapımızın problemlerini derinleştirmiş ve mevcutlarına ilave problemler getirmiştir. Mevcut hukuk sistemi ise bir çok bakımdan ailenin geleneksel yapısıyla ve işlevleriyle ya uyumsuz ya da bunları olumsuz etkileyecek mahiyettedir. Zina konusundaki düzenlemeler bunun somut örneklerinden birisidir.” ifadeleri kullanıldı.

YAKIN BİR ZAMANDA NÜFUS KAYBI SORUNU YAŞAYABİLİRİZ
“Ailedeki çocuk sayısı, sadece bireyleri veya aileleri ilgilendiren bir konu değil, çok daha fazlasıyla toplumu ilgilendiren bir konudur.” denilen bildiride, “Mevcut Anayasa’da nüfus planlaması devletin bir sorumluluğu olarak dile getirilmiş, ama maalesef uygulamada nüfus planlaması toplumun sürekliliği hiç dikkate alınmadan az çocuk olarak anlamlandırılmıştır. Böyle giderse Türkiye  nüfus yaşlanması ve takiben nüfus kaybı problemiyle yakın tarihte yüzleşme aşamasındadır.” görüşüne yer verildi.

MEDYA GAYRIMEŞRU YAŞAMI TEŞVİK EDİYOR
Evliliğin, toplumun onayladığı bir nikâh akdiyle meşru kabul edildiği ifade edilen bildiride; bazı kesimlerce kuralsız ve toplumsal değerlerin devre dışı bırakıldığı nikâhsız yaşamanın teşvik edildiği belirtilerek, bir çok TV dizisinin nikahsız yaşamayı özendirerek gayrımeşruluğun yaygınlaşmasına katkı sağladığı vurgulandı. Ayrıca; “Modern/seküler değerlerin her geçen gün daha da yaygınlaştığı dünyamızda evlilik öncesi cinsel ilişki şiddetle yasaklanan bir sapma olarak algılanmamakta ve hatta evlilik öncesi cinsel ilişkilerin bir tecrübe unsuru olarak kabul edilişine ilişkin konuşmalara veya yazılara sıklıkla rastlanabilmektedir. Bu durum aile kurumu için son derece tehlikeli ve zararlıdır.” görüşüne yer verilen bildiride, “Son zamanlarda sıklıkla sözü edilen nikâhsız yaşama veya birliktelik bir doğal aile gelişmesi değil, modern Batı kültürünün gereğiymiş gibi empoze edilmeye çalışılan bir sapmadır. İşin gerçeği bu durum bir aile gelişmesi olmadığı gibi modern kültürün de idealize edip onayladığı bir durum değildir. Çünkü Batıda hâlâ iyi bir siyasetçinin itibar ve güven ölçüsü iyi bir aileye sahip olmasıdır.” denildi.

BOŞANMA ORANLARI KORKUTAN BOYUTLARDA
Sempozyumda, her geçen gün boşanma oranlarının arttığına dikkat çeken konuşmacılar, boşanmaların acilen ele alınması gereken sosyal bir problem olduğunu kaydettiler. Toplumsal ve kültürel değişmeler,  hızlı ve sağlıksız kentleşme, kadının iş hayatına atılmasıyla ortaya çıkan rol çatışmalarının önemli boşanma sebepleri olduğuna vurgu yapan konuşmacılar, aile bireyleri arasında zayıflayan iletişimin evleri adeta otele çevirdiğini söylediler.

AİLE REİSSİZ BIRAKILDI
Medeni hukukta yapılan düzenlemelerle aile kurumunun reissiz hale getirildiğine değinen konuşmacılar, “Bu durum toplum mühendisliğinin bir gereği ve beklentisi gibi durmaktadır. Zira lidersiz grup olmaz ve aile en temel gruplardan birisidir. Hukuk aileyi lidersiz kabul etse bile, her aile yapısının kendi liderine sahip olacağının bilimsel bir tespit olarak ifade edebiliriz.  Çünkü lidersiz grup olmaz ve aile en temel gruplardan birisidir. Önemli olan kimin lider olması veya olmaması değil, liderin olması gerektiğidir.” tespitinde bulundular.

ÇOCUKLAR BENCİL VE DUYGUSUZ YETİŞTİRİLİYOR
Anne ve babaların mevcut çocuk yetiştirme tarzlarının bir çok bakımdan sorunlu olduğuna işaret eden konuşmacılar, anne ve babaların çocuklarını bencil, başkalarını rakip olarak gören, toplumsal sorumluluğu zayıf, doyumsuz bireyler gibi yetiştirdiğine dikkat çekerek, “Anne ve babaların sosyo-ekonomik koşullarındaki hızlı değişim bunun en önemli nedenleri arasındadır. Tüketimin, hazcılığın, gösterişin arttığı bir dünyada çocuklara din, ahlak ve kişilik eğitimi verilmesine öncelik tanınmalıdır.” önerisinde bulunuyorlar.

“ÇOCUKLAR KREŞE, YAŞLILAR HUZUREVİNE” TARZI YANLIŞ
Ne kadar iyi düzenlenmiş olursa olsun huzurevlerinin bir aile ortamının sağlayamayacağını belirten konuşmacılar, “Bu nedenle insanımız huzur evinde yaşamayı olumlu bulmamaktadır. Eğer yaşlandığımızda huzur evinde yaşamak istemiyorsak çocuklarımızı yetiştirme tarzımızı gözden geçirmek zorundayız. Kreş eken huzur evi biçecektir. Çocuklarını kreşe, yaşlılarını huzur evlerine, gençlerini fabrikalara gönderen bir toplumda aile de diğer toplumsal kurumlar da sorunludur. Ekonomik kazanımların neleri kaybettirdiğini düşünmek ve düşündürmek zorundayız. Çocuklarıyla ve yaşlılarıyla bir arada, bir çatı altında yaşayan aileler sağlıklı bireylerin doğru yetişmesi ve sağlıklı toplumsal yapı için zorunludur. Konut planlaması bu durum dikkate alınarak gerçekleştirilmelidir. Küçük konutlarda büyük aileler olamaz.” tespitinde bulundular.

AİLE KARİYER HIRSLARINA KURBAN EDİLMEMELİ
Aile kurumunun sadakat, paylaşım, sevgi ve saygı gibi temel değerler üzerinde inşa edilmesi gerektiğini ifade eden konuşmacılar, günümüzde kariyer ve iyi yaşam kavramlarının bu manevi temellerinin önüne geçirilerek belirleyici hale geldiğini söylediler. Bildiride ayrıca; “Evlilik ve hayatın idamesinde maddi boyut hiç şüphesiz önemli olmakla birlikte, gittikçe maddileşen, dünyevileşen hayatta ailenin manevi ve değerler boyutunu daha çok öne çıkarmak gerekmektedir.” görüşüne yer verildi.

ATEİSTLER ÇOCUKLARININ DİNİ EĞİTİM ALMASINI İSTİYORLAR
Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Merkezi (SEKAM)’ın yaptığı kamuoyu araştırmalarından ilginç sonuçlar çıktı. SEKAM’ın 6 binden fazla kişi ile yaptığı araştırmada, dine inanmadıklarını belirten katılımcıların yüzde 60’ından fazlası çocuklarının dini eğitim almasını istediklerini söylediler.

Geçen yıl aile ile ilgili araştırma yapan SEKAM, bu yıl da gençler ve çocuklar üzerine geniş bir araştırma yapacak.

on5yirmi5