Hükümetle, cemaat dershaneler konusunda uzlaşmalı

Çocuk
Engin Dinç’in röportajı  Dershanelerin kapatılması gündemi ülke gündemini işgal ediyor. Ancak medyada özellikle Zaman ve Samanyolu Grubu’nun bu konuda aleyhte yayın yapması Fethullah Gülen ...
EMOJİLE

Engin Dinç’in röportajı 

Dershanelerin kapatılması gündemi ülke gündemini işgal ediyor. Ancak medyada özellikle Zaman ve Samanyolu Grubu’nun bu konuda aleyhte yayın yapması Fethullah Gülen Cemaati ile AK Parti Hükümeti arasında bir çatışmanın bir başka yansıması olarak okunuyor. Dershanelerin kapatılmasının eğitim sistemi içinde normal karşılanıp karşılanamayacağını ve Hükümetle cemaat arasındaki çatışmayı Yazar Ümit Aktaş’la konuştuk. 

DERSHANELERİ SAVUNMAK MÜMKÜN DEĞİL 

Dershanelerin kapatılmasıyla ilgili durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Ortada bir çatışma var gibi. 

Bir kere, dershanelerin Türkiye’deki eğitim sisteminin bir boşluğundan ve eksikliğinden kaynaklanan ve yanlış kurumlar kabul etmek lazım. Dershaneleri savunmak hiçbir zaman mümkün değil. Türkiye’deki eğitim sisteminin öğrencilerin ihtiyacını karşılamaması, üniversitelere girme meselesinin ciddi bir sorun olması, üniversitelerin yetersiz olması, ilköğrenim hayatı boyunca öğrencileri yeterince test edip, üniversitelere gelinceye kadar nerelere gideceği konusunda Batı toplumlarındaki gibi bir seçme ve ayrıştırma sisteminin olmamasından kaynaklanan sorunlar bunlar. Dolayısıyla temelde dershanelerin varlığını savunmak doğru değil. Ama bunlar da artık Türkiye’de bir vaka haline gelmiş, eğitim sisteminin bir parçası haline gelmiş. Bu parçayı ortadan kaldırmak için bir kere eğitim sistemini tamamıyla az önce söylediğim konuda hazırlamak gerekiyordu. AK Parti 11 yıllık iktidarı süresince belki de en çok Milli Eğitim’de zorlandı. Milli Eğitim’de uygun stratejiler geliştiremedi, uygun çözümler ortaya koyamadı. Bu konuda çok çaba gösterdi ama belli ki çok hazırlıklı değildi. Birçok şeyler yapıldı ama bunlar yine de, özellikle dershaneler ile ilgili sorunu çözmeye matuf şeyler değildi. Dolayısıyla önce bu stratejinin bir parçası olarak bu konuda bir tedbir, hazırlık süreci izlenmeli. Evet, dershaneler kapatılmalı ve kapatılmalıydı, ama bunu milli eğitim stratejinin bir parçası olarak yapılmalıydı. 

AK PARTİ GEREKLİ REFORMLARI HEP SİYASAL HESAPLAŞMALAR ÜZERİNDEN SÜRDÜRÜYOR 

AK Parti çoğu gerekli olan reformlarını hep siyasal hesaplaşmalar üzerinden sürdürüyor. Bu da doğru değil ve ister istemez birtakım çatışmalar yaratıyor. Şimdi de Fethullah Hoca cemaatiyle bir çatışmaya girişildi. Halbuki çatışmak yerine onlarla da görüşerek, bu sorunun taraflarının tümüyle görüşerek bir uzlaşma içerisinde bu süreç yürütülebilirdi. Ama bu dershanelerin bir şekilde ortadan kaldırılması lazım. Çünkü eğitimde büyük bir eşitsizliğe yol açıyor. Herkes dershaneye gidemiyor, iyi dershaneler çok pahalı. Tabi ki bu dershanelere gidenler gitmeyenlere göre büyük bir avantaj yakalıyor. Dershaneler genelde büyük şehirlerde, küçük şehir ve kasabalarda okuyan öğrenciler bunlardan yararlanamıyor. Dolayısıyla dershanelerin hiçbir açıdan savunulması mümkün değil. Burada hükümetin bunu siyasal hesaplaşmanın bir parçası olarak ortaya koyması doğru değil. Ama cemaatin de olaya “Dershaneler kapatılamaz, bu bir darbedir” gibi yaklaşması doğru değil. Onların da bu konuyu anlayışla karşılaması gerekli. Neticede dershaneler kapatılınca onlar özel okullara dönüştürülecek bu da cemaat açısından çok kötü bir şey değil. Dershaneler özel okul haline gelecek ve yine oralarda faaliyet gösterebilirler. Ama şunu da kabul etmek lazım, cemaat özellikle okullaşma ve eğitim konusunda ciddi bir birikim ve tecrübesi olan bir yapı. Bu yapının tecrübesinden de yararlanmak lazım. Tamamıyla bunu ortadan kaldırmamak gerekiyor. Hükümetin de böyle bir amacı yok zannediyorum, milli eğitim sistemine dahil etmeye çalışıyor. Ama dahil ederken de cemaatin bu tecrübelerinden de yararlanması daha doğru olur diye düşünüyorum. 

DERSHANELERİN İYİLERİ DE BÜYÜKŞEHİRLERDE

Dershanelerin kapatılmasına karşı çıkan kesim, söylediklerinizin tam aksi yönünde, eğitimdeki adaletsizliği giderdiği şeklinde bir argümanla bunu savunuyorlar. Mevcut özel okullarla, İstanbul ya da başka bölgelerdeki iyi okullarla mücadele edilebilmesi için dershanelerin var olması gerektiğini savunuyorlar. Sizce bu geçerli bir argüman değil mi?

Bu geçerli bir argüman değil, çünkü mesela Kahramanmaraş’taki okullar büyük şehirlere göre, gerideyse dershaneler de o kadar geride oluyor. Dershanelerin de iyileri neticede büyük şehirlerde. İyi kadrolar, başarılı kadrolar büyük şehirlerde yer alıyor. Dolayısıyla bu hiçbir zaman eşitsizliği giderecek bir şey değil. Dershanelerin bu şekilde savunulmasının hiçbir tutarlı tarafı yok. Dershaneleri kesinlikle ortadan kaldıralım. Dershaneler haksız bir yarışma yaratıyor. Velilerin üzerinde ciddi bir yük oluşturuyor. Çocuğunu imkansızlıklar nedeniyle dershaneye göndermeyen veli baskı altında kalıyor. Parası olan çok iyi dershaneye gönderiyor. Dolayısıyla daha baştan ciddi bir fark yaratmış oluyor. Hükümetin bu açığı eğitim süreci içerisinde kapatması gerekiyor. Bunu okul içerisindeki özel derslerle veya dershaneleri telafi edecek kurslar açmak gibi yöntemlerle yapması gerekiyor. Milli Eğitim’in bunu kendi içinde çözmesi daha doğru olur. Aslında bu doğru bir şey ama bunu bir sürecin içerisinde gerçekleştirmek gerekiyordu. Burada siyasi hesaplaşmanın bir parçası olarak gündeme gelmesi nahoş bir durum. Ama neticede her halükarda olumsuz bir şey değil bana göre. 

HÜKÜMET-CEMAAT UYUŞMAZLIĞI, MİLLİ GÖRÜŞ VE NURCULUK KÖKLERİNE KADAR GİDİYOR 

Siyasal hesaplaşma kısmını biraz açmak istiyorum. Özellikle Hakan Fidan olayı üzerinden Başbakan Erdoğan’ın bir yasayla MİT’çileri korumaya alması üzerinden cemaatle ters düşüldüğü gibi bir yorum var. Buna katılır mısınız? 

Aslında Hakan Fidan olayı, olayın patladığı nokta; mesele daha önceden geliyor. Cemaat özellikle bu darbe hesaplaşmasında hükümete ciddi bir destek sağladı. Ama bunun karşısında bürokrasi içerisinde birtakım kadrolaşmalara gitmek istedi. Bunun karşılığını almak istedi. Belki HSYK, MİT, polis gibi birtakım kurumların neredeyse bürokratik yönetimini kendisi sürdürmek gibi bir amaç taşıyordu. Bu nedenle Hükümetle bürokratik kadrolar içerisinde yıllar önce başlayan bir çatışma vardı. Bu çatışma Hakan Fidan olayı ile gün yüzüne çıktı. Ayrıca onun ötesinde Mavi Marmara ve Gezi olayındaki gibi Hükümetle cemaatin stratejileri uyuşmadı. Orada da çatışmalar ortaya çıktı. Esasında hükümetin dayandığı Milli Görüş eğilimi ile cemaatin dayandığı Nurculuk eğilimi arasında ta Cumhuriyet’in kuruluşundan beri gelen ayrı karakterler var. Bu ayrı karakterlerin uyuşması biraz güç ama Hükümetin karakterleri uyuşmuyor diye cemaati karşısına almak yerine bir şekilde uzlaşma kültürünü yaratması lazım. Hükümetin bu tavrı da aslında çok doğru değil. Çünkü demokrasi bir anlamda uzlaşma sistemi, uzlaşmayı becerebilme rejimi. Herkesle anlaşmak şart değil ama uzlaşmayı becermek lazım. Birtakım konularda temel hedef yakınlıkları olan grupların, siyasal yapıların, cemaatlerin bir şekilde uzlaşmaları gerekiyor. Aralarındaki görüş ayrılıkları parantezin dışında tutmasını bilmek gerekiyor. Bu da bence Hükümet açısından bir problem. Çünkü Hükümet hakikaten bir uzlaşma problemi de ortaya koyuyor zaman zaman.

on5yirmi5.com