Çalışan anne yetersiz anne midir?

Çocuk
Gizem Gül’ün haberi Çalışan anne olmak gerçekten zor bir iş. Günümüzün çalışan anneleri bir yandan iş hayatının getirdiği zorluklarla boğuşurken diğer yandan da çocuğunu daha iyi yetiştirme çaba...
EMOJİLE

Gizem Gül’ün haberi

Çalışan anne olmak gerçekten zor bir iş. Günümüzün çalışan anneleri bir yandan iş hayatının getirdiği zorluklarla boğuşurken diğer yandan da çocuğunu daha iyi yetiştirme çabasında. Tabi takdir edersiniz ki, annenin sorumluluğu sadece işi ve çocuğuyla sınırlı kalmıyor; evin temizliği, çamaşırlar, yemek, misafirler ve dahası… Anneler çocukları doğduktan sonra çalışmakla çalışmamak arasında kalıyor. Çünkü çalışsa bir türlü, çalışmasa bir türlü… Çalıştığı için çocuğuna yeterli zamanı ayıramadığı gerekçesiyle vicdan azabı duyan bir anne, çalışmadığı zamanlarda da kendini yetersiz ve işe yaramaz hissedebiliyor. Peki bu noktada doğru olanı hangisi? Bir anne çalışmalı mı, çalışmamalı mı? İşte bu sorunun tek bir cevabı yok. Cevabı size kalmış…

Annenin çalışmasının anne ve çocuğu nasıl etkilediği konusunda görüşlerini aldığımız Psikolojik Danışman Ayşenur Dinç, kadının çalışmasıyla birtakım zorlukların ortaya çıktığını ifade ederek, işinden yorgun argın gelen annenin çocuğuna yeterli zaman ayıramamasının bu zorlukların en başında geldiğini belirtiyor. Ayrıca bu zorlukların kadının annelik rolünde aksamalara sebep olup olmamasının annenin çalıştığı işe, ailenin yapısına, babanın aile içindeki rolüne ve eşinden beklentilerine, annenin işine ve anneliğe bakışına göre değişmekte olduğunu ifade eden Dinç, bu faktörlerin kontrol edilememesinden dolayı aksamalar olabileceği gibi, kontrol edildiği takdirde aksamaların yaşanmayabileceğini de sözlerine ekliyor.

Anne çalıştığı zaman çocuğuna vakit ayıramamaktan, çalışmadığı zaman da iş hayatında yer almadığı için kendini eksik ve suçlu hissedebiliyor. Ayşenur Dinç, bu konuyu şöyle açıklıyor:

Annenin çalışmasının çocuk üzerinde yaratacağı etkileri; annenin eğitim düzeyi, çalışma koşulları, çalışma nedeni, anne-çocuk ilişkisinin niteliği, aile ilişkileri, annenin yokluğunda çocuğun kim tarafından nasıl bakıldığı, çocuğa bakan kişinin özellikleri ve bakanın sürekliliği, çocuğun hangi gelişim basamağında olduğu, ailedeki çocuk sayısı ve çocuğun doğum sırası gibi bir dizi faktörle değerlendirmek gerekir.

Annelik ve kariyer arasında dengeyi yakalamak önemli

Burada çocuğun değil; annenin bir seçimi söz konusudur. Kariyerinin en üst noktasında severek isteyerek kendisini çocuğuna/çocuklarına adayan anneler olabildiği gibi; anne olduktan sonra artık ilerlemeyen kariyeri için çocuğunu suçlayan ve ceza olarak çocuğunun ihtiyaçlarını vaktinde karşılamayan anneler de var ne yazık ki.  Annelik ve kariyer arasında kalmak modern yaşam tarzının dayattığı bir tercih olarak karşımızda duruyor ve her iki tercihin de kendine göre avantajları ve dezavantajları var. Bu noktada ideal olan iki tercih arasında dengeyi yakalayabilmektir. Böyle bir imkân söz konusu değilse de iki tercih arasından kişinin değer dünyasındaki ve kişiliğindeki çerçeveye en uygun tercihi yapmasıdır.

Çocuğu olan bir anne çalışmalı mı, çalışmamalı mı?

Bu konuda tek bir doğrudan söz edemeyeceğimizi belirten Ayşenur Dinç, burada esas meselenin çocuğun ihtiyacı olan sevgi, şefkat ve güveni çocuğun yararına olacak şekilde işbirliği ve açık iletişim kanallarıyla çocuğa sunması olduğunu ifade ediyor. Dinç, ev hanımı olduğu halde çocuğuna ve çocuğunun hayatında olan bitene duyarsız kalan anneler olabildiği gibi çocuğu ve çocuğunun hayatında olanlarla çok ilgili yoğun çalışan anneler de olabileceğine dikkat çekiyor.

Kaliteli zaman geçirmek ne demek?

Son zamanlarda sıkça duyduğumuz kaliteli zaman kavramını da anne-çocuk ilişkisinde nicelikten çok niteliğin üzerinde durulan zaman olduğunu söyleyen Dinç, anneler çocuklarıyla nasıl kaliteli zaman geçirebilir sorumuzu şu şekilde yanıtlıyor. “Kalite zaman geçirmek, annelerin çocuklarıyla uzun saatleri beraber ama iletişimsiz ve etkileşimsiz geçirmesindense görece daha az zamanı iletişim ve etkileşim içerisinde geçirmeleridir. Burada anneler çocuklarının gelişim dönemlerini gözeterek çocuklarının annelerinden nelere ihtiyaç duyduklarını bilecek ve beraber geçirdikleri zamanları o ihtiyaçları karşılamaya dönük geçireceklerdir. Önemli bir diğer nokta ise anneleriyle beraber oldukları zamanlarda çocukların ne yaptığıdır. Elbette yapılan aktiviteler çocuğun yaşına ve gelişim düzeyine uygun olmalıdır ve çocuk ile birlikte karar verilmelidir. Kaliteli zamanın yönetimi sadece anne de olmamalıdır. Bunlara ek olarak anne muhakkak çocuklarının kendisiyle beraber olmadıkları zamanlarını da yönetmeli ve gelişimlerine uygun ilişki ve iletişimleri kurdukları zeminler hazırlamalıdır. ”

Çalışan annelerin çocukları daha başarılı

Ayrıca Ayşenur Dinç, annenin çocuğuyla kaliteli zaman geçirmesi görüşünü şu sözlerle destekliyor:
“Çalışan anneler ve çocukları üzerinde yapılan araştırma bulguları genellikle beklenilenin tersine, çalışan annelerin çocuklarının okul başarılarının ve sosyal gelişimlerinin çalışmayan annelerin çocuklarına göre daha üstün olduğu yönündedir. Dolayısıyla temel mesele annenin çalışıp çalışmamasından çok çocuğuyla beraber olduğu vakti nasıl değerlendirdiği ve çocuğun temel ihtiyaçlarının karşılayıp karşılamamasıdır.”

Hediye annenin yerini tutmaz

Çalışan anneler çocuklarına vakit ayıramadıkları gerekçesiyle zaman zaman suçluluk duygusuna kapılabiliyorlar. Bu suçluluk duygusuna kapılan anneler de çocuklarına oyuncuk gibi hediyeler alıp çocuklarını sevindirmeyi tercih ediyorlar. Bu davranışın doğru olup olmadığını sorduğumuz Ayşenur Dinç, bu soruya “Çocuğumuza daha çok oyuncak alsak, hiçbir nesnenin eksikliğini hissettirmesek çocuğumuz çalışıyor olduğumuzu unutur mu?” sorusuyla karşılık veriyor. Bu şekilde ailelerin farkında olmadan çocuklarını maddi çıkarları yöneltip, tatminsiz ve bencil bir birey haline getirebileceği konusunda uyarılarda bulunan Dinç, annelere şu önerilerde bulunuyor:

Okul öncesi dönem çocuğu olan bir anne işten eve döndüğünde, öncelikle çocuğu ile günü konuşmalı, onu dinlemeli, onun yapmayı istediği şeyleri yapmalı ve daha sonra günlük İşlerini yapmalıdır. Çünkü okul öncesi dönem çocuğu için anneyi gördükten sonra bir de evin işlerinin yapılmasını beklemek oldukça uzun ve sıkıntı vericidir. Bu şekilde anne; kendisi iş yaparken onun sürekli ortalıkta dolaşıp mızıldanarak ve sürekli sorular sorarak kendisini rahatsız etmesini önlemiş olacaktır. İşten eve döndüğünde çocuğa ayrılan yarım saatlik oyun süresi hem çocuğu rahatlatacak hem de anne-çocuk ilişkisini kuvvetlendirecektir.

En risklisi çocuğu başka bir şehirde oturan babaanne ya da anneanneye bırakmak

Anneler çalıştıkları zaman diliminde çocuklarını aile büyüklerine ya da bakıcılara teslim ediyorlar. Ayşenur Dinç, bu noktada en ideal olanın ruh ve beden sağlığı yerinde, çocuk gelişim dönemleri hakkında bilgi sahibi, çocuğun koşulsuz sevgi alabileceği alternatifler içinden en doğru kişiden bu hizmetin sağlanması olduğunu vurguluyor. Bazı durumlarda ailelerin çeşitli nedenlerle çocuklarını başka bir şehirde oturan ebeveynlerine bıraktıklarını söyleyen Dinç, “ Ancak en risklisi de budur. Çünkü çocukla anne ve baba uzun süreli olarak ayrılmakta bu ayrılık da çocuğu olumsuz etkileyebilmektedir.”

Ayşenur Dinç çocukların kreşe verilmesiyle ilgili olarak da şu noktaların altını çiziyor: “İmkân varsa en ideali 3 yaşına kadar evde bakım sağlanması ve yine evde çocuk merkezli bir düzenin oluşturulmasıdır. 3 yaşından sonra çocuğun gelişen sosyallik ihtiyacını da en iyi karşılayabileceği bakım hizmeti yuvalar tarafından tam veya yarım gün seçenekleriyle sunulmaktadır.”

Peki ya çocuklarını bakıcılara emanet eden anneler… Onlar en çok sevdikleri varlıklarını bakıcılara emanet ederken onlara nasıl güvenecekler. Ayşenur Dinç, bu konuyla ilgili olarak birlikte çalıştığı ailelerinin yaşantılarından şu örnekleri vererek durumu açıklıyor:

Anne: “Bakım elemanımızla maaşı için anlaşırken; o söylediğiniz parayı verirseniz televizyon izletirim. Biraz daha arttırırsanız oyun oynarım cevabını aldım.” Takdir edersiniz ki bu anne hiçbir zaman evde ne kadar oyun oynadığı ne kadar televizyon izlediğinden hiçbir zaman emin olmadı…

Anne:  “Çocuğumun değişik yerlerinde morluklar görüyorum. Hiçbir zaman içimi rahatlatan bir bilgi alamadım. Evin her odasına kamera yerleştirdik. Bakım elemanın çocuğumu sıkıştırdığını öğrendim” Olaylı bir şekilde ayrılan bakım elemanı herhangi bir cezai yaptırım almadı. Aile daha sonra başka bir çocuğa baktığını öğrenmiş. Şu an bir başka çocuğun da canı yanıyor olabilir. 

Anne: “Evden sürekli para azalıyor sorduğumda bugün bakkala gittiğimizde şunu istedi aldım, bunu istedi aldım gibi cevaplar alıyordum. Çocuğuma sorduğumda yemediğini söylüyordu, ben de hiçbir zaman çöplerine rastlayamadım” Bu anne çocuğu bakıcı teyzesini çok sevdiğinden değişikliğe gitmedi. Ama teyzeye para konusunda güvenmemeye devam ediyor…

Çalışan anne ve çocuk konusunda uzman görüşleri böyleyken bu durumu bizzat yaşayan anneler bu konuda neler söylüyor. İşte size birkaç örnek…

Melek Kocatürk Yılmaz (Öğretmen): "Çalışan anne olmak fedakar bir anne olmak demek"

Çalışan bir anne olmak başta fedakar bir anne olmak demektir. Çünkü aynı zamanda hem anne, hem eş, hem çalışan, hem de ev kadını olmak demektir. Çalışmak çocuğunuz 2 yaş ve üzeri olana kadar zor değil, fakat o yaşlardan itibaren çocuğun algılama düzeyi gelişiyor ve sizi işe göndermek istemiyor.
Çalışırken çocuğumu bakıcısına emanet ediyorum. Çalışmak zorunda olmak sizi bir şekilde buna mecbur bırakıyor. Böyle bir yolu tercih etmemdeki en büyük etken aile büyüklerimizin uzak illerde ikamet etmesi ve çocukla ilgilenecek yaş düzeyinin üzerinde olmaları. Çocuğumu bakıcısına emanet edip giderken bir yanım hep onunla kalsam diyor, diğer yanım onun ve kendi geleceğim için buna mecbur olduğumu söylüyor ve diğer yanım galip geliyor.

Çocuğuma yeteri kadar vakit ayırabiliyorum çünkü günlük 1 sınıf olmak üzere derslere giriyorum. Geri kalan zamanım onunla geçiyor. İş ve çocuğum arasında dengemi sağlayabiliyorum. Sınıfımın kapısından girdiğim andan itibaren öğretmen kimliğime bürünüyorum, evimin kapısından girdiğim andan itibarense annelik kimliğime.

Mesleği açısından statik olmayan sürekli değişken ve teknolojiye bağlı gelişen bir işe sahip bayan çalışan olan annelerin hem mesleği hem de anneliği bir arada yürütmelerini destekliyorum. Fakat statik yani durağan bir mesleğe sahip annelerin çocuğunu en azından kreş ya da anaokulu çağına gelene kadar kendileri büyütmelidir, görüşünü de savunuyorum.

Şükran Gül (Öğretmen): "Çalışan anne olmak keyifli"

Çalışan bir anne olmak benim için çok keyifli neden mi çünkü bir mesleğim var, ben bir öğretmenim bir üniversite bitirmek kolay iş değil madem bir üniversite okudum istedim ki evladıma olduğu kadar çevreme de faydam olsun. Bence önemli olan bunu dengede tutabilmek. Hem çocuk sahibi olmak hem de çalışmak benim için zor değil. Çünkü yavrumu, eşimi ve işimi planlı yapmaya çalışan bir anneyim. Bir öğretmen olduğum için öğrenci profiline uyarlarsam üniversiteye hazırlanan bir öğrenci nasıl ki günü gününe çalışmazsa istediği iyi bir yeri kazanması zordur. Dolayısıyla biz anneler de işimizi iyi planlamalıyız ki zamansızlıktan şikayet etmeyelim.

Ben çalışırken kızımı babasına ve babaannemize emanet ediyorum. Bu konuda minnettarım onlara. Bana göre çocuğumuz 3 yaşına kadar onlara bakabilecek en iyi kişi, var ve müsait ise anneanne, babaanne veya babadır. Sonrasında 4 yaş civarı bir kreş olabilir. Çocuğumu bırakırken ki hislerimi ancak çalışan bir anne anlayabilir ama biliyorum ki ben onun için çalışıyorum. Kızıma yeteri kadar vakit ayırdığımı düşünüyorum. Çünkü özellikle kızım için part time çalışıyorum. Kalan zamanımda da onun isteklerine cevap vermek için elimden geleni yapıyorum. Oyunsa oyun gezmekse gezmek, sevgi, muhabbet, doyasıya yaşasın her şeyi… İş ve çocuğum arasında ki dengeyi part time çalışmakla sağlayabiliyorum. Kızım şu an 3.5 yaşında, geçen sene küçük olduğu için çalışmam konusunda beni tam anlayamıyordu ama bu sene ona neden çalışmam gerektiğini anlatıyorum o da beni anlıyor ve anlayış gösteriyor. Bu durumdan şikayetçi değil o nun şu an istediği tek şey oyun ben olmayınca eksik olan günü eşim tamamlıyor. Anne olmak bir ayrıcalık onların kıymetini bilelim ve onlara daha fazla vakit ayıralım çünkü çok çabuk büyüyorlar. İşler elbet halledilir.

Merve Er (Yönetici Asistanı): "Çalışmak anneyi sosyalleştiriyor"

Çalışan anne olmak öncelikle büyük bir sorumluluk yüklüyor üzerime. Çalışan anne olmanın en büyük zorluğu duygusal açıdan yıpranmak. Fiziksel olarak eşimin bana ev işlerinde ve çocuklarla ilgilenme noktasında yardımlarından dolayı pek fazla yıpranmıyorum.

Benim 6 ve 5 yaşlarında 2 kızım var. Kızlarım 4 aylık iken çalışma hayatıma tekrar geri döndüm. İlk aylarda annem, ablam ilgilendi, 2 yaşından itibaren de kreşte büyüdüler. Büyük kızım şu an ilkokula başladı. Küçük kızım hala kreşte. Ben çocuklarımı emin ellere teslim ettiğimi bildiğim için endişe duymadım. Gerek aile bireylerim, gerek seçtiğim kreş çocuklarımın duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarına cevap verebildi.
Çocuklarımla geçirebileceğim zamanın kısıtlı olması bana zamanı kaliteli kullanmayı öğretti. Akşamları geçireceğimiz 2 saatte ders çalışıp, dans etmeyi, hikaye anlatmayı ve hatta günümüzün nasıl geçtiğine dair sohbetler yapmayı başarabiliyoruz. Her ne kadar zamanı değerli kullanmaya çalışsam da, içimde hep bir suçluluk duygusu olmuştur.

Çalışmamın çocuğum üzerine olumlu etkileri olduğunu düşünüyorum. Benim çocuklarım çalışmayan annelerin çocuklarına nazaran daha aktif, özgüveni yüksek, dışa dönük karakterler. Elbette çalışma hayatımdan kaynaklı bir takım sıkıntılar çocukla arama girmiyor değil. Kızım arkadaşlarımın annesi her gün okula geliyor, sen gelmiyorsun diye serzenişlerde bulunuyor. Bu serzenişleri de ara sıra okula giderek yaptığım sürpriz ziyaretlerle izole etmeye çalışıyorum.

Çalışıyor olmak anneyi sosyalleştiren, hayatın içinde tutan içinde tutan, hele hele çalışma koşulları uygun ise pozitif enerji sağlayan bir aktivite. En büyük sıkıntım mesai saatimin uzun olması. Annelere uygun yarı zamanlı iş tanımlamasının ülkemizde en kısa zamanda uygulanması ise en büyük arzum. 

Zeynep Postallı (Muhasebeci): "Çalışan anne olmak sürekli özlemek ve özlenmek demek"

Çalışan anne olmayı sürekli özleyen ve özlendiğini bilen birinin özlediğinden ayrı kalmak zorunda kalması diye tarif edebilirim. Bu konuda biraz yeni olduğum için –iki aydır çalışıyorum- mevzuya biraz duygusal yaklaşıyor olabilirim. Zaten annelik de daha yoğun olarak duyguyla alakalı bir şey. Sana her yönden bağlı olan, bedeninde taşıdığın, en çok ihtiyacı olduğunu düşündüğün bir dönemde ondan sadece gündüzleri de olsa ayrılmak gerçekten kolay bir şey değil. Çalıştığım zamanlarda çocuğumu anneme ya da kayınvalideme emanet ediyorum. Bunun sebebi de başka kişilere güvenemiyor oluşum. Çocuğum kreş için çok küçük ama sanırım büyük de olsa kreşe veremezdim diye düşünüyorum. İşin bir de manevi boyutu var tabii. Çocuğum için her yönden en iyisini düşündüğüm için emanet edebileceğim kişilerin de en az benim kadar ona duygusal olarak yakın olması önemli. Hafta sonları çalışmıyorum, hafta içi de geç olmayan bir saatte evde oluyorum. İş dışında her zaman birlikteyiz. Bu onun için yeterli bir zaman mı bilmiyorum ama fazlasıyla ona zaman ayırmaya çalışıyorum. Çocuğumun çalışmamdan şikayetçi olduğunu ben işe giderken ağlamasından anlayabiliyorum. Bu da duygusal olarak onu ve beni biraz yıpratıyor. Ona rağmen, onun için bir şey yapıyorum. O bundan memnun değil ama yapmak zorunda olduğumu bildiğim için içim biraz rahat.

On5yirmi5